GÜNDEM Haber Girişi : 12 Haziran 2017 11:39

RAMAZAN MUHASEBESİ

RAMAZAN MUHASEBESİ
Bu sayfa Erzurum İl Müftülüğü tarafından hazırlanmaktadır


Fıtır sadakası

Fıtır "iftar etmek" ve "yaratılış" anlamlarına gelir. Fıtır sadakası (Sadaka-i fıtır) yaratılmış ve Ramazan orucunu tutup iftar etme imkânını elde etmiş olmanın bir şükrü olarak; dinen zengin olup Ramazan ayının sonuna yetişen Müslümanın, belirli kimselere vermesi vacip olan bir sadakadır. Vacip oluşu, sünnetle sabittir (Buhari. Ze¬kat, 18, 74; Müslim. Zekat, 12).
Fıtır Sadakası, borcundan ve asli ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı mala sahip olan her Müslümana vaciptir. Bunda, zekâtta olduğu gibi, malın nami (artıcı) olması ve üzerinden bir yıl geçmesi gibi bir şart söz konusu değildir. Dinen zengin olan çocuk ve akıl hastasının malından veli veya vasisinin vermesi gerekir.
Şafii mezhebine göre ise fıtır sadakası vermek için zengin olma şartı yoktur. Günlük yiyeceğinden fazlasına sahip fakir de fıtır sadakasını verir.
Kişi kendisinin ve küçük çocuklarının fitrelerini vermekle yükümlüdür. Hz. Peygamber, köle-hür, büyük-küçük, kadın-erkek her Müslümana fitrenin gerektiğini (Ebu Davud, Zekat, 20) ifade etmiştir.
Fıtır sadakasının vacip olma zamanı Ramazan bayramının birinci günü olmakla birlikte, bayramdan önce de verilebilir. Hatta bu daha faziletlidir. Bununla birlikte, Bayram günü veya daha sonra da verilebilir. Ancak, bayram namazından önce verilmesi müstehap kabul edilmiştir.
Şafii mezhebinde ise; fitreyi, meşru bir mazeret bulunmadıkça bayramın birinci gününün gün batımından sonra vermek haramdır. Fitreyi Ramazanın ilk günlerinden herhangi birinde vermek caizdir.
Fitrenin hedefi, bir fakirin içinde yaşadığı toplumun hayat standardına göre bir günlük yiyeceğinin karşılanması, böylece bayram sevincine iştirak etmesine katkıda bulunmaktır.
Günümüzde fıtır sadakasının belirlenmesinde, bir kişinin bir günlük normal gıda ihtiyacını karşılayacak miktarın ölçü alınması daha uygundur. Dinen zengin sayılanlara, usul (anne, baba, dedeler ve nineler), furua (oğul, kız ve torunlar) ve bakmakla yükümlü olduğu kimselere fıtır sadakası verilmez. Bir kimse, fitresini bir fakire verebileceği gibi, birkaç fakire de dağıtabilir 
Kimler fıtır sadakası vermekle yükümlüdür?
Ramazan bayramına kavuşan ve temel ihtiyaçlarının dışında nisap miktarı (80. 18 gr. altın veya bu değerde) mala sahip olan Müslümanlar kendileri ve velayetleri altındaki kişiler için fıtır sadakası vermekle yükümlüdürler.
Ancak fıtır sadakası ile yükümlü olmak için bulunması gereken nisap miktarı malın "artıcı" özellikte olması ve üzerinden "bir kameri yıl" geçmiş olması gerekmez.
Bir kimse kendisi ve kendi velayeti altında olan bakmakla mükellef bulunduğu kimselerin fitresini de vermekle yükümlüdür. Buna karşılık kişinin, bakımını üstlendiği kişiler de olsa, ana babası, büyük çocukları, karısı, kardeşleri ve diğer yakınları için fitre ödemesi gerekmez . Fakat vekaletleri olmadığı halde bunlar için ödeme yapsa geçerli olur.
Şafii mezhebine göre ise fıtır sadakası vermek "farz"dır ve bununla yükümlü olmak için nisap miktarı mala sahip olmak şart değildir. Buna göre temel ihtiyaçlarının yanı sıra bayram günü ve gecesine yetecek kadar azığa sahip zengin fakir her Müslüman fitre ile yükümlüdür. Şafiiler fitre ile yükümlü bir kişinin gücü varsa Müslüman ve bakmakla yükümlü olduğu (ana baba gibi) akrabası, karısı ve köleleri için de fitre vermesi gerektiği görüşündedirler (İbnRüşd, Bidayetü'l-Müctehid, II, 549).
Sadaka-i fıtırın, buğday, arpa, hurma veya üzüm olarak verilmesi zorunlu mudur?   
Sadaka-i fıtır, sayılan maddelerin aynından verilebileceği gibi, bunlardan verilmesi gereken miktarın değeri nakit olarak da verilebilir. Ancak fakirin yararına olanı tercih etmek daha uygundur (İbn Abidin, Reddu'l-Muhtar, II, 22, 77).
Zekat veya sadaka-i fıtır cami inşaatı için verilebilir mi?
Zekatın ve fıtır sadakasının geçerlilik şartlarından biri de temliktir. Temlik, bir malı, mal edinmeye ehil bir kişinin mülküne geçirmektir. Cami, okul, köprü, yol vb. yerlere temlik söz konusu olmadığından, buralara zekat ve fıtır sadakası sarf edilemez (İbn Abidin, Reddu'l-Muhtar, II, 2, 62). 
Vaktinde ödenmeyen sadaka-i fıtır borcu nasıl ödenir?
Bütün ibadetlerde olduğu gibi sadaka-i fıtır yükümlülüğü de geciktirilmeyip zamanında yerine getirilmelidir. Bununla birlikte zamanında ödenmemişse, bu fitrelerin mümkün olan ilk fırsatta ödenmesi gerekir.
Sadaka-i fıtır, Ramazan Bayramı'nın birinci günü tan yerinin ağarmasıyla vacip olmakla birlikte, Ramazan ayı içinde de verilebilir. Hatta fakirlerin bayram ihtiyaçlarını karşılamaları için, bayramdan önce verilmesi daha iyidir. Ancak bayram sabahına kadar sadaka-i fıtır verilmemiş ise, bayram günlerinde ödenmesi gerekir. Zamanında ödenmeyip sonraya kalan fitreler ise, mümkün olan ilk fırsatta ödenmelidir (İbn Abidin, Reddu'l-Muhtar, II, 72, 78).
Yurtdışında çalışan kişi, sadaka-ı fıtırı bulunduğu ülke şartlarına göre mi yoksa türkiye şartlarına göre mi verir?
Ülke ve bölgelere göre geçim standartları farklı olduğundan, sadaka-i fıtır mükellefi, kendi bulunduğu yere göre tespit edilen miktarda sadaka-i fıtrını vermesi gerekir (İbn Abidin, Reddu'l-Muhtar, II, 319-322). (Kaynak: DİB Din İşleri Yüksek Kurulu)
Not: Bu yıl fitre miktarı 15 TL olarak belirlenmiştir.


Zekât
Zekât, dinen zenginlik ölçüsü kabul edilen miktarda (nisap) mala sahip olan kimselerin Allah rızası için muayyen kişilere vermesi gereken belli miktarı ifade eder. Zekâtın sarf yerleri Kur'an'da ayrıntılı şekilde açıklanmış (Tevbe,60), nisabı da hadislerde belirtilmiştir (Buhari, Zekât, 32, 36, 38, 43). Buna göre temel ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişi diğer şartlar da yerine gelmişse bu mallarının zekâtını vermesi gerekir 
Nisap altında 20 miskal (80. 18 gr), devede 5, sığırda 30, davarda 40'tır. Zekâtın farz olması için şartlar; malların nami (Üreyici) olması, sahip olunduğu andan itibaren üzerinden bir yıl geçmesi, borcundan ve asli ihtiyaçlardan fazla olmasıdır.
Zekât hicretin ikinci yılında Medine'de farz kılınmıştır. Zekât, Kur'an-ı Kerim'de pek çok ayette namaz ile birlikte zikredilmiş (Bakara, 43, 110; Hac,78; Nur, 56); Hz. Peygamber (s.a.s.) de zekâtın İslam'ın en temel ibadetlerinden biri olduğunu bildirmiştir (Buhari, Zekât, 1). 
Kur'an ve hadislerde zekâtın ardı ardına zikredilmesi toplumların ruhi olgunluğa ulaşmasında bu iki ibadetin rolünü göstermesi bakımından son derece önemlidir. Kur'an-ı Kerim, iyiliğe erişmenin ve muttaki bir mümin olabilmenin ilk şartlarından birinin zekât vermek olduğunu ifade eder (Bakara, 177). Aynı zamanda zekât kurtuluşa eren müminlerin vasıflarından biridir (Mü'minun,1,4). 
Bütün bunlara ilaveten zekât vermek, Allah'ın rahmetini celbeden hususlardandır (A'raf, 156). Kısaca zekat, malı temizleyen ve manevi arınmaya vesile olan bir ibadettir (Tevbe,103). Ayet ve hadislerde sıklıkla emredilen zekatı vermemek müşriklerin vasfı olarak görülmüş ve Kur'an'da bu durum yerilmiştir (Fussilet, 6-7).
Zekâtın topluma dönük pek çok yararı da vardır. Mesela zekat, maddi gücü olmayanları kalkındırır, zengin ile fakir arasındaki uçurumu azaltır, zengin ile fakir arasında sevgi ve yakınlık doğmasına vesile olur. Bu yönüyle zekat toplumsal kenetlenmeyi artırır. Ayrıca toplumları bencillik ve kin gibi ahlaki hastalıklardan arındırır. Zekatın verileceği yerlerin toplumun her katmanındaki insanları kapsaması sosyal dayanışmanın da garantisidir.
Zekat ve sadaka-i fıtır kimlere verilir?
Zekatın verileceği kimseler Kur'an-ı Kerim'de belirtilmiştir. Bunlar; fakirler, miskinler, zekat toplamakla görevlendirilen memurlar, müellefe-i kulub adı verilen kalpleri İslam'a ısındırılmak istenen kimseler, esaretten kurtulacaklar, borçlu düşenler, Allah yolunda cihada koyulanlar ve yolda kalmış olanlardır (Tevbe, 60).
Fakir ve miskin, temel ihtiyaçları dışında herhangi bir maldan nisab miktarına sahip olmayan kimsedir. Ancak temel ihtiyaçları dışında, ister artıcı (nami) vasıfta olsun ister artıcı vasıfta olmasın, herhangi bir maldan nisap miktarına sahip olan kimse fakir veya miskin kapsamında olmadığından ona zekat verilmez.
Borçlu, kul hakkı olarak borcu olan ve borcunu ödeyeceği maldan başka nisab miktarı malı bulunmayan kimsedir.
Yolda kalmış kimse, sürekli yaşadığı yerde malı bulunsa bile, çıktığı yolculukta parasız kalıp parasına ulaşma imkânı bulamayan, başka bir deyişle, parasızlıktan yolda kalmış ve memleketine dönemeyen kimsedir. Bu kimseye, malının bulunduğu yere dönmesine ve dönünceye kadarki ihtiyaçlarını gidermesine yetecek kadar zekât verilebilir.
Zekat ve sadaka-i fıtır kimlere verilmez?
Şu kimselere zekât ve fitre verilmez:Ana, baba, büyük ana ve büyük babalara, oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara, Müslüman olmayanlara, kendi eşine, zengine yani asli ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişiye, babası zengin olan ergen olmamış çocuğa (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut 1410/1990, I, 122).
Zekat ve fitreler gayr-i müslimlere verilebilir mi?
Aralarında dört mezhep imamının da bulunduğu fakihlerin çoğunluğu zekatın, gayri Müslimlere verilemeyeceğinde görüş birliğine varmışlardır. Çünkü ilke olarak zekat Müslüman fakirlerin hakkıdır. 
Bu genel ilke yanında bilindiği üzere Kur'an'da zekatın sarf edileceği yerler arasında kalpleri İslamaısındıralacak olan "müellefe-i kulub" da zikredilmiştir (Tevbe, 60). Hz. Peygamber (s.a.s.), gerek zekat gerekse diğer devlet gelirlerinden kalplerini İslam'a ısındırmak istediği kişilere pay ayırmıştır (Buhari, Farzu'l-Humus, 57; Tirmizi, Zekat, 30).
Rasulüllah'ın (s.a.s.) vefatından sonra bazı kimseler bu uygulamayla bağlantı kurarak, devlet başkanından bir şey istemişler, duruma muttali olan Hz. Ömer (r.a.) de "Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin." (Kehf, 29) ayetini okuyarak, müellefe-i kulup kalmadığından onların talebini reddetmiştir.
Bu sebeple fakihlerin çoğunluğu, Hulefa-i Raşidin döneminde "müellefe-i kulub"a pay ayrılmamış (İbnEbiŞeybe, Musannef, III, 233) oluşuna dayanarak Tevbe suresinin 60. ayetinde sözü edilen bu payın düştüğü sonucuna varmışlardır. Fakat Hz. Ömer'in müellefe-i kulub sınıfından zekat isteyenlerin talebini reddetmesi, bu konu ile ilgili ayetin hükmünün yürürlükten kaldırılmış olmasından değil, bu konuda kendisine başvuran kimseleri "müellefe-i kulub" sınıfından saymamasından dolayıdır.
Dolayısıyla günümüzde de kalpleri kazanılmak, İslam'a ısındırılmak veya kötülüklerinden emin olunmak istenen yahut Müslümanlara faydalı olacakları umulan gayr-i müslimlere de "müellefe-i kulub" sınıfından zekat verilmesi maslahata uygun bulunabilir. Bu sınıfa zekat verilebileceğini savunan alimler bu yönde bir tasarrufun devlet yetkililerinin takdirine bağlı olduğunu; uygun görmeleri halinde müellefe-i kulub'a zekat verilebileceğini, zaman zaman buna ihtiyaç duyulabileceğini söylemişlerdir. (Kaynak: DİB Din İşleri Yüksek Kurulu)


Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.