Çünkü işgalci İsrail'in, Filistin ve Kudüs üzerinde yıllardan beri uyguladığı terörü dünyaya en gür seda ile anlatan, zulüm karşısında her zeminde haykıran en başlıca ülke Türkiye'dir.
Bu sebeptendir ki, son on yıldan beri başımıza örülmek istenen tüm çoraplar, saldırılar, ihanetler ve uluslararası hukuka aykırı uygulamalar, dik duruşumuza karşı Türkiye'ye kesilen pis bir faturadır.
Bu ağır faturaya rağmen Türkiye, inandığı doğru yolda inanç ve azimle yürüdü. Sonunda pek çok kimsenin, "olmaz" dediği bir şeyi başardı: BM'de Amerika ve İsrail'in hilafına hem de ezici bir çoğunlukla itiraz sesi yükseldi.
Bu, Kudüs'ün İsrail'in at oynatacağı bir arka bahçe olmasının önüne geçmek anlamına gelmektedir.
BM tarihinde emsaline neredeyse hiç rastlanmayan bir tavırla, Müslüman ve Hıristiyan ülkelerin elleri aynı doğru için havaya kalktı.
İslam ülkeleri belki de ilk kez tek yürek, tek ses ve tek irade ortaya koyarak Amerika ve İsrail oldu bittisine dur dedi. Bu kararlılık, emperyalizme karşı İslam Ülkelerinin onurlu bir dik duruşu olarak elbette tarihe şanlı bir sayfa olarak geçecektir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsında Türkiye'nin yürüttüğü mücadele, bütün dünyada aksülamel buldu ve nihayetinde de bu değerli sonuç elde edildi.
Bu başarıya rağmen elbette ki...
Filistin'de ya da Kudüs'te sorunlar bitmiş, Müslümanlar artık özgürlüklerine kavuşmuş değil. Lakin "sur'da açılan o gedik" sayesinde, bundan sonraki mücadele daha kalıcı adımların atılmasını sağlayacaktır.
Demek ki güçlü bir Türkiye yalnızca kendi halkı için değil, dünyadaki tüm mazlum milletler için de bir umut ışığı, yol gösterici ve güçlü bir destektir.
