Şiar, ayırıcı özellik, sembol demektir. Yani bir şeyi başka bir şeyden ayıran, onu diğerlerinden farklı kılan, onun tanınmasına sebep özellik ve nitelik demektir. Bir nevi kimliktir. Şiarın çoğulu, şeairdir.
Bir ülkenin bayrağı nasıl ki görüldüğü yerin o ülkeye ait olduğunu belli ediyorsa, dinin şiarları da aynen böyledir. İslâmî şiarlar görüldüğünde veya işitildiğinde de o kimsenin, o şeyin ve orasının Müslüman olduğu, İslâm'a ait bulunduğu anlaşılır.
Dinin şiarları arasında en başta namaz gelmektedir. Ayrıca Kuran-ı Kerim, namazın cemaatle kılınması, kıble, Cuma namazı, hacdaki ibadet ve haccın özel mekânları, ezan-minare, dini bayram ve mübarek günler, selamlaşma, besmele, tehlil, tekbir, tesbih, tahmîd, salevât, istiğfâr, İslâm bayrağı/râyet de İslâm'ın en önemli şiarlarındandır.
Bilindiği gibi şiarlar şuurlandırmak içindir. Semboller, dış görünüşlerinden çok daha büyük anlam ve değer taşırlar. İslâm'ın şiarlarına karşı mücâdele edenler aslında şuursuz nesiller yetiştirmek istiyorlar. Çünkü şuursuz nesilleri kullanmak ve gütmek daha kolay olur.
İslâm, tevhid dinidir. Dinimizde kulla Allah arasında aracı yoktur. Gözlerin erişemediği Allah'ı hayal etmesi için, insan düşüncesinin yöneleceği gözle görülür, elle tutulur put ve benzerlerini de kabul etmez. O yüzden ne aracı, ne put, ne de heykel veya imtiyazlı dinî bir zümre bahis konusudur.
İslam'ın önemli şiarlarından bir de Hilal'dir.
Kur'an'da, "Sana hilâllerden sorarlar. De ki: Onlar insanlar için vakit ölçüleridir..." (Bakara, 189) buyurulur. Ayrıca, yılların sayısı ve hesabının bilinmesi için aya menziller tâyin edildiği (Yûnus, 5), onun eğri hurma dalı haline gelinceye kadar inceldiği ve bir yörüngede döndüğü (Yâsin, 39-40) belirtilir.
Hilâl, Allah'ın varlığının ve kudretinin delillerinden biri sayılır. Birçok âyette ayın insanların hizmetine sunulduğu belirtilir, birkaç yerde de onun üzerine yemin edilir.
Geçmiş kültürlerde farklı bir anlam taşısa da âyet ve hadislerde anlatılan özellikleri sebebiyle hilâlin Müslümanlar tarafından mutluluk, sevinç ve dirilişin sembolü olarak kullanılmasında bir sakınca görülmemiştir. İbn Hacer el-Askalânî'nin İbn Yunus'tan naklettiği rivâyete göre Hz. Peygamber, kabilesinin elçisi sıfatıyla Medine'ye gelen Sa'd bin Mâlik bin Ubeysır el-Ezdî'ye kavmine götürmesi için üzerinde hilâl bulunan siyah bir bayrak vermiştir (el-İsâbe, II/329).
Hilâl motifinin bir sembol olarak VII. yüzyıldan itibaren İslâm dünyasında kullanıldığı görülmektedir. Emevîler döneminde Bîşâpûr'da basılan paralar kompozisyonları değiştirilmeden ay-yıldızlar arasına besmele, kelime-i tevhid veya bazı âyetler eklenerek yeniden bastırıldı. Abbâsîler döneminde kendini bağımsız sayan devletler tarafından kesilen sikkeler arasında da hilâl motifi taşıyanlar vardı. Gazneli hükümdarı Sebük Tegin'in hilâli ordusunda bir sembol olarak kullandığı da belirtilmektedir.
Haçlı şövalyelerin kiliseye çevirdikleri Kudüs'teki Kubbetu's-sahrâ'nın kubbesine altın bir haç yerleştirilmişti. Selâhaddin-i Eyyûbî Kudüs'ü Haçlılar'dan geri aldığı zaman (583/1187) bu haçı indirip yerine uçları birbirine yakın hilâl şeklinde bir alem koydurmuştu. Bu olaydan çok önce Alparslan 1064'te Ani'yi fethedince câmiye çevrilen katedralin kubbesindeki büyük haç indirilip yerine daha sonra Ahlat'tan getirilen büyük bir hilâl konulmuştur.
Hilâl şeklindeki bina alemleri en çok Osmanlılar döneminde kullanılmıştır. Bu da, İslâm devletlerinin kültürel mirasçısı olan Osmanlı Devletinin hilâl şiarını/sembolünü cihanşümul hale getirmesiyle açıklanabilir.
Daha önce Endülüs Müslümanlarının ve Memlükler'in sancaklarında da yer alan hilâl, Osmanlı sancaklarında Zülfikar'la birlikte temel motifti. Günümüzde hıristiyan dünyasının Kızılhaç'ına mukabil kurulan Kızılay (Hilâl-i Ahmer), içki ve uyuşturucularla mücâdele etme amacını güden Yeşilay (Hilâl-i Ahdar) gibi müesseselerin sembolü olarak kullanılan hilâl, bazen tek, bazen de bir veya birkaç yıldızla birlikte Türkiye, Azerbaycan, Cezâyir, Kamerun, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Malezya, Moritanya, Pakistan, Singapur, Tunus, Türkmenistan gibi Müslümanların yaşadığı ülkelerin bayrak motiflerini meydana getirmektedir.
Hilâl, XI. yüzyıldan itibaren Doğu'da ve Batı'da hıristiyanlığın sembolü olan haça karşı İslâmiyet'in sembolü olarak kullanılmış ve bu durum, özellikle İstanbul'un fethinden sonra giderek yaygınlaşmıştır.
Hilâlin ibâdet takvimindeki rolü, Kur'ân-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde Allah'ın âyetlerinden biri şeklinde gösterilmesi ve ona yemin edilmesi, ayrıca Hz. Peygamber'in Sa'd bin Mâlik bin Ubeysır el-Ezdî'ye üzerinde hilâl bulunan bir sancak vermesi sebebiyle müslümanlar tarafından İslâm'ın sembolü/şiarı kabul edildiği söylenebilir.
Hilali daha iyi anlamak için Merhum Mehmet Akif ERSOY'un Çanakkale Şiiri'ne bir bakmak lazım:
?
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
Seven kimse, sevdiğine nisbet edilen her şeyi sever. Allah'ı seven de O'nun şiarlarına karşı sevgi ve saygı duyar. Bizler hilali ve ay yıldızlı bayrağımızı çok seviyoruz.