Haber Girişi : 02 Nisan 2018 10:56

YASAKLARIN VİCDANI

YASAKLARIN  VİCDANI
Yayınlama yasağı, dünyada ve Türkiye’de birçok hükümet tarafından başvurulan, ancak 21. yüzyıl ifade özgürlüğü ilkesi ile bağdaştırılamayacak bir uygulamadır. Tarihler boyu imparatorluklardan cumhuriyetlere; devlet yöneticilerinin bu yasaklama kararlarını, milli güvenliğin ve kamu düzeninin tehlikede olması nedenlerine dayanarak aldıkları ifade edilebilir. 
Anayasada açıkça güvence altına alınan ve tanımı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin tanımı ile örtüşür hale getirilen ifade özgürlüğünün kapsamı da sınırı da anayasa da belirtilmektedir. 1982 Anayasası’nda 2001 yılında yapılan değişiklikle düşünceyi ifade etme özgürlüğünün sınırları, hangi hallerde bu hürriyetin kısıtlanabileceği ek bir fıkra düzenlenmiştir. Bu fıkranın yanında, her temel hak ve hürriyetin olduğu gibi düşünceyi ifade etme hürriyetinin de kendinden kaynaklanan objektif sınırları vardır. Bir diğer deyişle, bir düşüncenin ifade edilmesi ırkçı ve bölücü amaçlara hizmet edemeyeceği gibi kişilerin şahsını hedef alarak iftira niteliğinde de olamaz. 
Dünya genelinde benzer biçimde uygulama bulan bu objektif sınırlamalar bir kenarda dursun, ifade özgürlüğünün Türkiye’de sınırlanması ile ilgili sorun bir uygulama sorunudur. İlgili maddeye eklenen sınırlama nedenlerinin nesnel ölçütlere dayandırılmasında zorluk çekilmesi ve yargının tam bağımsız olmaması halinde her türlü ideoloji ve hükümet tarafından istenen şekilde yorumlanabilecek bu nedenlerin varlığı; yasaklamada keyfiliği de beraberinde getirmektedir Zira çeşitli yollar izlenerek ifade edilen bir düşüncenin “cumhuriyetin temel nitelikleri” ne aykırı olmaması gerektiği ifadesine ilgili anayasa maddesinde yer verilirken, cumhuriyetin niteliklerinin tanımı ve uygulaması itibariyle muğlak ilkeler olması, bu hürriyetin kişilerce kullanılmasının önündeki bariyere her yöne çekilebilecek bir esneklik kazandırmaktadır.
Düşünce özgürlüğünün sınırlanmasının bir uygulaması olan yayınlama yasaklarının, yukarıda da belirtildiği gibi objektif ölçütlere dayandırılarak yapılması halinde üstün nitelikteki kamu yararına hizmet etmesi kabul edilebilir. Ancak Türkiye’de bir hükümet dönemiyle sınırlandırılamaksızın yıllardır süregelen yayınlama yasağı uygulamaları, bu sınırlamanın gerçekten objektif ölçütlere göre mi yapıldığı sorusunu ortaya çıkarmaktadır. Kuşkusuz ki, askeri cunta dönemlerinde bu yasakların kapsamının genişletilmesi suretiyle söz konusu hürriyetin büyük ölçüde gölgelendiği ifade edilebilir. 
Dünya genelinde Avrupa ve ABD de dahil olmak üzere yayınlama yasaklarına, özellikle dönemin baskın ideolojisi ışığında yer verildiği belirtilmişti. Yakın geçmişimize bir göz attığımızda ise;sol görüşü çağrıştırdığı ve Batı yönünden esen kapitalist rüzgarla ters düştüğü için Rıfat Ilgaz’ın Sınıf isimli şiir kitabı, 1944 yılında yasaklanmış; Ilgaz, hürriyeti bağlayıcı ceza almıştı Aziz Nesin’in ünlü taşlaması Azizname, 1948 yılının aşırı korumacı yönetiminden nasibini alan eserlerden olmuş ve yayınlandığı yıl içinde bakanlar kurulu kararı ile toplatılmıştı. Politzer’in, Marksist teoriyi anlattığı Felsefenin Temel İlkeleri kitabı, 12 Eylül döneminde yasaklanan ilk kitap olmasıyla Türkiye’de yitirilmeyecek ününü kazanmıştı. Adalet Ağaoğlu’nun Fikrimin İnce Gülü romanı, askere hakaret içermesi nedeni ile cunta döneminde yasaklanmış; ancak romanı gerçekten okuyan birkaç sağduyulu yargı mensubunun kararı ile bu yasak 2 yıl içinde kaldırılmıştı.
Sizlerin de takdir edeceği üzere bu yasaklar listesi, başlı başına kalınca bir kitap olarak basılmaya yeter uzunluktadır. Üstelik bu yasakları tek bir neden ile gerekçelendirmek de mümkün değildir. Cinsellik içerdiğinden tutun da insanları intihara teşvik ettiği iddiasına kadar geniş bir sebepler yelpazesinde birçok kitabın kapaklarına kilit vurulduğunu görmek mümkündür. Oysa bugünün konjonktür çizgisinde geçmişteki yasaklama kararlarına baktığımızda, otoritelerce gösterilen nedenlerin çoğunlukla gerçek niyetleri gizlemek amacına hizmet ettiğini görmek zor değildir. Zira bir eserin yüksek öğretim sırasında okutulan ve felsefi bir akım olan Marksist teoriyi anlatması nedeni ile yasaklanmasının altındaki asıl nedenin; cuntanın, ABD’den esen kapitalist rüzgâra direnmemek yoluyla, devletin başındaki yerini sağlamlaştırmak isteğinden kaynaklandığı söylemek zor değildir. Hal böyle olunca da birçok yasağın, içinde bulunulan durumun büyük resmi görmeyi zorlaştırması nedeni ile kamuoyunca da sineye çekildiğini söylemek mümkündür. 
O halde günümüze gelindiğinde ise vatan haini, millet düşmanı sıfatlarını günlük diyalogların içinde, miting meydanlarında kolayca tüketilen ifadeler olmaktan çıkarmanın sağduyunun bir yükümlülüğü olduğunu belirtmek gerekmektedir. Aksi halde örneklerde de görüldüğü gibi çok değil yalnızca 30 yıl sonra birtakım gerekçelerin asılsızlığının anlaşılması kaçınılmazdır. Yasakların; objektif sınırlar çerçevesinde, hakların doğasında bulunan sınırlamalardan kaynaklanması; temel ve hak ve hürriyetlerin çok sesliliği sağlamasının yanında doğabilecek kaosun önlenmesi için vazgeçilmezdir. Bu nedenledir ki sınırsız özgürlük değil, ancak sınırlamaları keyfilikten arındırılmış özgürlük; kişinin hayat görüşüne aykırı olsun olmasın her vicdanlı birey tarafından savunulmalıdır. 

Etiketler : rabia
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.