Yanan karaçam, dirilen insanlık...

İşin doğrusu…

Erzurum, orman fukarası bir şehir olduğu için bu hususta tecrübe ve bilgi mahrumuyuz.

Ve fakat televizyondan yangınları izledikçe, “vay be, bu nasıl bir felaket böyle” deyip duruyoruz.

Sadece Bursa’nın, Karabük’ün Uşak’ın, İzmir’in, Antalya’nın, Kahramanmaraş’ın ciğerleri yanmıyor…

Ormanı olmayan Erzurum da kavrulup duruyor; o acıyı, o dramı ta yüreğimizin merkezinde hissediyoruz.

Felaketin büyüklüğüne bakar mısınız?

“Yeşil Bursa”,  neredeyse “Kara Bursa” oldu.

“Türkiye’nin oksijen deposu” olarak kabul edilen Karabük ise; kül, duman ve alev şehrine döndü.

Yangının biri söndürülemeden öteki başlıyor.

Türkiye’nin ateşle imtihanı…

Ormanlarımız yanıyor, insanlarımız yanıyor, köyler yanıyor, can yoldaşımız hayvanlar bağıra bağıra yanıyor.

Muhtemelen ki…

Dünyada benzerine zor rastlanacak olağanüstü bir çabayla…

Devlet-millet el ele vererek, alevlerle savaşıyor.

Gel gör ki, ölümüne verilen bu çaba bile çoğu zaman çare olmuyor.

Ağaçlar, yemyeşil yapraklarıyla ayakta yanarak can veriyor.

Orhan Veli nasıl demişti:

“Su insanı boğar, ateş de yakarmış.”

Ateş yakıyor, hem de öyle böyle değil…

Yanan bir ormanın yeniden eski haline kavuşması yarım asırda oluyormuş.

Bugün alevlere teslim olan bu ormanlarımızın, yeniden yeşermesini nüfusumuzun yüzde yetmişi göremeyecek…

Art niyetle sorgulayanları ciddiye almıyorum.

Samimi olanların sorduğu şu soru çok manidar:

“Bu yangınlarda; ihmal var mı, kasıt var mı, cehalet var mı, kundaklama var mı?”

İlla ki bu sorular gecikmeden cevap bulacaktır.

Bendenizin televizyondan izlediğim kadarıyla, devlet de millet de canhıraş bir şekilde alevlere süngü oluyor.

Yangınlar karşısında iki tür anlayış mevcut:

Bir yanda klavye cahilleri ve septik müştekiler, beri yanda serdengeçti kahramanlar…

Değil mi ki, her başlangıç sonuca gebedir. Şu halde devletimizin ve insanımızın bu muhteşem destanı da tarihe geçecektir.

Ormanlarımız, canlarımız yandı, hala yanıyor da…

Şu mukadderata bakar mısınız?

Alevler bir yandan yakıyor, beri yandan bir uyanışa ve yeniden dirilişe kapı aralıyor.

“Çağrı” sadece bir isim değil. Çağrı, bir mesajdır aynı zamanda:

Başka Türkiye yok. Bu milletin yarasını yine bu millet saracaktır.

Anka kuşu da kendi küllerinden doğmuyor mu her seferinde…

Yanan ormanlarımızın, nasıl bir büyük acıya sebep olduğunu hissetmek için tepelerde karaçam olmaya gerek yok.

Nefes alıp veriyorsan yeter…

Şu ya da bu dine mensup olmasan da olur…

Yeter ki:

İnsan ol…

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.