Haber Girişi : 28 Ocak 2019 15:25

VENEZUELA KRİZİ

VENEZUELA KRİZİ
Uluslararası hukukta devletleri tanıma; tanıyan devlet için tek taraflı bir hukuki işlemken karşıdaki devletler için kurucu bir nitelik taşımaz. Bununla birlikte hükümetleri, devlet başkanlarını tanıma durumu, dolaylı olarak bir başka devletin iç işlerine karışma anlamına geleceğinden uluslararası camiada terk edilmeye başlanan ve külliyen bırakılması beklenen diplomatik bir gelenektir. 
Nitekim Venezuela’da yaşananlar söz konusu tanıma işleminin, uluslararası hukuk uzmanlarının ortaya koyduğu gibi nasıl da içinden çıkılmaz bir hal alabileceğinin göstergesidir. Malum olduğu üzere Venezuela’da hali hazırda hiç de iyi olmayan durumlar; Meclis başkanı Guaido’nun, Venezuela Anayasası’nın 350. maddesine dayanarak; Maduro’nun meşru olmayan başkanlığının zorbalığı sona erene dek anayasanın Venezuela Başkanına verdiği tüm yetkileri elinde bulunduracağını duyurması ile daha da trajik bir hal aldı. 
Bu duyuruyu, Guaido’nun başkanlığını tanıyan ABD ve çeşitli Güney Amerika ülkelerinin destek mesajları takip etti. Öte yandan Türkiye ile Rusya ve Çin de Maduro’yu desteklediklerini açıkladı. Soğuk Savaş dönemini aratmayacak biçimde süper güçler kozlarını paylaşmak için bu kez de Venezuela’yı seçmişti. 
Bu siyasi karışıklıktan önce de Venezuela’da durumun hiç de iyi olmadığını belirttik. Zira 2000’lere gelmeden en zengin Güney Amerika ülkesi olan Venezula’da son durum nüfusun yüzde doksanının fakirlik sınırının altında yaşaması, her iki aileden birinin temel gıda maddelerine ulaşamaması şeklinde özetlenebilir. Hatta Amerika Kıtası Devletleri Organizasyonu’nun verileri arasında, bugün Suriye’de doğan bir bebeğin yaşama şansının Venezuela’da doğan bir bebeğin yaşama şansından daha yüksek olduğunu belirten, insani krizlerin geldiği yüz kızartıcı noktayı ortaya koyan bir karşılaştırma da mevcut. 
Muhalifler tarafından boykot edilen ve seçim güvenliği açısından hayli tartışmalı olan 2018 seçimlerinden sonra Maduro 6 yıllık süreyle ikinci kez başkanlık koltuğunu kazanırken Venezuela’dan göç eden insanların sayısı 3 milyona yaklaşmış, muhaliflerden bir grup için çoktan yurt dışı yasakları getirilmişti. Anlayacağınız son bir haftadır devam eden politik kriz öncesinde de Venezuela’da özellikle halkın durumu güllük gülistanlık olmak şöyle dursun insani kriz tanımında yer almaktaydı.
Fakat Venezuela krizine dair tartışmalı olan konu; belirtildiği gibi Maduro’nun muhteşem yönetimi yahut Maduro’nun iddia ettiği gibi ülkede hiçbir krizin olmaması değil. Bu noktada sorun; uluslararası hukukta bir iç işlerine karışma yöntemi olarak görüldüğü için hükümet veya devlet başkanı tanıma işlemi artık terk edilmişken petrol zengini Venezuela’ya ABD tarafından adeta başkan atanmasıdır. Buna karşılık Washington’ın emperyal refleksi ne kadar kınanmaya müstahak olursa olsun bu Maduro’yu iyi bir lider yapmayacaktır. 
Aynı şekilde ABD’nin bir başka devlete başkan ataması tavrını eleştirirken Türkiye’nin tuttuğu taraf şahıslar değil, Venezuela halkının kendi geleceğine karar verme hürriyeti olmalıdır. Milli egemenlik, Amerika’nın müdahalesiyle nasıl sağlanmayacaksa Rusya veya Türkiye’nin adımları ile de Venezuela halkının kendi kendini yönetme iradesine müdahale edilmemelidir. 
Öte yandan; Maduro’nun yerine kendini devlet başkanı ilan eden 35 yaşındaki Guaido’nun geçmişine bir göz atıldığında, Guaido’nun George Washington Üniversitesi’nde Amerika’nın önde gelen burslarından biri ile okuduğu, ardından eski CIA başkanlarından Allen Dulles Nişanı ile ödüllendirildiği dikkatleri çekecektir. Bir diğer deyişle; Guaido’nun Amerika’nın Küba’da ve Somali başta olmak üzere çeşitli Afrika ülkelerinde de görülen, Washington politikasını takip eden devlet başkanı tayin etme stratejisinin bir sonucu olduğu görülebilir. Yani Guaido’nun, Venezuela’daki açlığı veya ilaç kıtlığını bitirmek için değil, Venezuela petrollerinin Amerika’nın kontrolüne pürüzsüz şekilde geçmesine vasıta olması için görev yapacağı yorumu haksız olmayacaktır. Fakat tekrar soralım: Bu Maduro’yu iyi bir lider yapar mı? 
Yukarıdaki veriler düşünüldüğünde, ısrarla hayır.  Peki, bu diplomatik hesaplar Venezuela halkının çektiklerini sona erdirir mi? Maalesef hayır. İşte bu noktada temeldeki fikir, yani bir devlet yönetiminin meşruiyete kavuşmasında ve her şeyden önemlisi devlet olgusunun muteber olabilmesinde kıstasların ne olacağı zorunlu olarak sorgulanacaktır. Bu sorulara cevap ararken, Dede Korkut hikâyelerinde, 17. yüzyılda Nef’i’nin kasidelerinde ve adını saymanın mümkün olmadığı onlarca şairin kaleminde süslenen devlet anlayışını yinelemekte fayda görüyorum. Devlet yetimi kolladığı, açı doyurduğu, çıplağı giydirdiği sürece devlettir. Bunun için çalışmayan mekanizma, devlet değil ancak zorba olabilecektir. 
Etiketler : rabia
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.