Üç “E”

Hangi lisanda yazarsanız yazın değişmez: Önemli olan sizin o üç kavrama yüklediğiniz değerdir.

Bilinen tarih gösteriyor ki insanoğlu, öyle ya da böyle hep bir kavganın içerisinde olmuş…

Habil ile başlayıp Kabil ile bitmeyen bir cenk…

Ülkemizde, başkan adayı meydanda nutuk irat ediyor:

“Hemşerilerim, bir ülkenin kalkınması şu üç “E”ye bağlıdır.

Nedir peki bu üç “E”?

O başkan adayı yerine biz açıklayalım:

-Ekonomi

-Eğitim

-Eklak

Sizin de tahmin ettiğiniz gibi o başkan adayımız diyecekti; lakin ahlak e harfiyle denilmiyordu; o da kendi şivesine uydurup “ehlak” dedi.

Aslında hiç de yanlış değil.

Ahlakı hangi lisanda söylerseniz söyleyin, evrensel ölçüde aynı manaya çıkar:

Dürüst olmak, şerefli bir hayat yaşamak…

Zengin olursun ya da yoksul…

Fark etmez, yeter ki insan olmaktan vazgeçme…

İnsan olmanın karşılığı bu yüzden İblis değil.

Çünkü insan olmak, önce insanı bilmekten geçiyor.

Bir kediyi duvardan duvara vurarak öldüren o sapıkla, bütün yalanlarını Allah’ın Resulu’nun üstüne boca eden din tüccarı arasında aslında hiçbir fark yoktur.

Lakin biri hayvana eziyet etmekten tutuklanırken, öbür manyak cami kürsülerinde Allah namına ahkam kesiyor.

Bir akıl kaçkını izinli çıktığı hapishaneden karısının evine gidiyor.

(Anı gün nasıl tedarik etmişse artık) karısını, üç çocuğu ve kayınvalidesini öldürüyor!

Öbür yanda ise, çocuklar, genç kızlar kimi manyakların haremlerinde cinsel köle ediliyor.

Sizce hangi kötünün hangisinden daha iyi olduğunu seçmek zorunda mıyız?

Şair hemşerimiz Refik Durbaş’ın dediği gibi:

“Niye usta ölüm hep bize düşüyor?”

Güçsüz ve sahipsiz olanlar ölüyor ne yazık ki…

Bu yüzden üstat, aspirin fiyatından bile ölmek fakirin hakkı değil.

Tabii ki…

Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi”sinde anlattığı Japonya yolunda ölen leventlerimizi unutmuyoruz; aynı zamanda Abdülhak Hamit Tarhan’ın Beyrut topraklarına emanet ettiği karısını da…

Bu topraklar, sinesinde binlerce hikaye barındıran, binlerce kanatsız kuşa yuva olmuş bir diyardır.

Taştan binalar yapmak mimarların işidir.

O mimarların en esaslısı da bizden biri: Mimar Sinan…

Lakin zaman bize gösterdi ki, en büyük nakkaşlık gönülleri işlemektir.

Yaralıyız; zira yüreklerimizin üzerinden buldozerler geçti.

Bu yüzdendir böylesine param parça ve kan revan içindeyiz.

Ne dört dörtlük sevebildik ne de adam gibi veda etmeyi becerdik…

Şarkılara, türkülere sarmamız bundandır.

İzlediğin dramatik bir filmde ağlıyorsan dostum, anladım hala hayattasın.

Gülüyorsan da öyle…

Rabbim insanı vahiyle inşa etti.

Peki insan?

Ah insan…

Sen yaptın, kendini inşa edeni bırakıp en baş mimarı hizaya getirmeye çalıştın.

Bu yüzden yıkılın şehirler…

Bu yüzden hiçbir tapınak güvende değil.

Çocukların ölmedi, kadınların tecavüze uğramadığı, mazlumların kırbaçlanmadığı bir diyar arayıp durdum.

Kahinlere sordum, medyumlardan yardım istedim, şeylere mikrofon uzattım:

Hep aynı cevap:

“Allah Resulü, kimseye aşiretinin büyüklüğüne ve o aşiretin liderinin rütbesine göre bir kat vermedi. Allah Resulü, ancak ve ancak kendisine tebliğ emirlere itibar edenlere baktı.

Geçenlerde biri televizyonda sokak röportajında çok haklı bir soru soruyordu:

“Tamam; Şeriata göre yönetelim. Ama kimin Şeriatına göre? Cübbeli’nin mi, Menzili’n mi, Diyanet’in mi, tarikatların mı?

Ah bir bilebilsek bu ülkede “Müslüman kim?” diye sorulduğunda, şu cevap gelse:

“Yalnızca Allah’a kul olan”

O da sanıldığı gibi kolay değil ya…

Televizyonda Gazze’ye bakıp gazoz içmek kadar kolay olsaydı İslam olmak, emin olun ki bütün hilkat lal kesilirdi.

Yediği rüşvetin kırkta birini fitre veren…

İzah edemediği servetinin zekatını vergi namına bağışlayan…

Ramazanda çadırlar kurup sofralar açan haramzadeler…

İftarda hurmayla iftarını açıp ikindi de masum kanına giren softalar…

Günde tespih çekerek bir milyon defa “Allah” deyip ama bir defasında bile Allah’ın ne olduğunu bilmeyen Kabe kaçkınları…

Haşa Allah aciz mi ki sizin gibi kula muhtaç olsun…

İftarda hurma dağıt, sahurda et ve tavuk…

Hele varsa bir de elinde tesbih…

Gelsin o vakit cennet!

Ne ala bir din!

Cennetten parsel satan papazlar bile bu kadar rahat değildi…

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.