‘TÜRKİYE YÜZYILI’NIN EĞİTİM SİSTEMİNİ NASIL OLUŞTURURUZ - IV -

Önceki yazılarımızda, Türkiye Yüzyılı’nın eğitim sistemini oluşturma çalışmalarının, birbirine paralel üç boyutlu çalışmayla, birlikte yürütülmesi gerekir demiş, bunların eğitim sistemini ‘Çalıştırma’, ‘Geliştirme’ ve ‘Millileştirme’ çalışmaları olması gerektiğini belirtmiştik. Bunlardan ‘Çalıştırma’ ile ilgili olarak yapılması gerekenleri özet halinde yazmıştık. Şimdi de eğitim sistemini ‘Geliştirme’ çalışmalarının neler olduğu ve nasıl yapılacağını görelim:

Önce konuyla ilgili olarak gördüğüm önemli iki hususu arz etmek istiyorum. Bunlar:

1- Bugün bizim ülkemizde yürürlükte olan eğitim sistemini Millet olarak biz inşa etmedik, biz kurup geliştirmedik. Çeşitli sebeplerden dolayı, 1840’lardan itibaren Osmanlı Devleti döneminde başlayan bir süreçte bu eğitim sistemini Batı’dan almaya başladık. Osmanlı’nın sonuna kadar bu süreç devam etti; ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite düzeyinde Batı eğitim sistemini büyük ölçüde ülkemize alıp getirdik. Cumhuriyete geçtiğimizde de bu süreç devam etti ve 1950’lere gelindiğinde aşağı-yukarı sistemin alımını tamamlamıştık. Şu anda yaklaşık 180 yıldan beri biz bu Batılı dünya görüşüne göre hazırlanmış olan eğitim sistemiyle eğitim öğretim yapıyoruz. 

Türkiye olarak biz bu eğitim sistemini Batı’dan aldığımızda, bizim toplumumuza göre olup olmamasını ayrı tutarak belirteyim ki, modern-çağdaş bir eğitim sistemiydi. Buna rağmen onlar, bu süre içerisinde o düzeydeki sistemlerini sürekli yenilediler, geliştirdiler ve çağdaş tuttular. Böylece hem eğitim sistemlerini hem de millet ve devletlerini geliştirip kalkındırdılar. Biz ise, bu 180 yıllık dönemde sadece o eğitim sistemini uygulamakla ve uygulamada bazı sorunlar çıkarsa onu giderme çalışmaları yapmakla yetindik. Diğer bir deyişle 180 yıl önce bir araba satın aldık, yenilemeden değiştirmeden hala onu kullanıyoruz. Normalde ise, eğitim sistemlerini, insan ve toplumların gelişimine paralel olarak yenilemek, geliştirmek ve güncellemek gerekir. Aksi halde ilerleyen toplumla, gelişememiş eğitim sisteminin arası açılmış ve büyük sorunlar yaşanmaya başlanmış olur. Böylece o sistem artık o toplumu geliştiremez ve ilerletemez. Çünkü zaten kendisi geri kalmıştır. Ülke olarak biz şu anda bu noktadayız.

2- Eğitim yöneticilerinin, iki alanı iyi yönetmesi gerekir. Bunlar asla ihmal edilmemesi gerekir, biri diğerine tercih edilmeden ikisi de at başı olarak yürütülmelidir.

Bunların ilki, Ülkedeki eğitim sisteminin teori ve pratiğinin süreç, prensip ve kurallarını en iyi şekilde çalıştırılmasını, uygulanmasını yönetmektir. Bunun için gerekli planlar yapılır, uygulamaya konulur, uygulamada gerekli hassasiyetler, titizlikler gösterilir, uyarılar yapılır ve bu konular takip edilir. Konuyla ilgili olarak genelgeler ve bürokrasinin diğer enstrümanları devreye sokulur. Makaleler ve kitaplar yazılır/ yazdırılır, konferanslar verilir/verdirilir, eksiklik olmaması için bütün çalışmalar dikkatle izlenir. Yöneticilerin, öğretmen, öğrenci ve diğer çalışanların dikkatleri sürekli olarak bu konu üzerine çekilir. Bütün bu çalışmaların tek hedefi vardır: eğitim sisteminin teori ve pratiğinin süreç, prensip ve kurallarının en iyi şekilde uygulanmasını sağlamaktır.

İkincisi ise, Eğitim-öğretim faaliyetleri devam ederken, yönetici, eğitim sistemini bir bütün halinde görüp değerlendirmesi gerekir. Bu hususta önce kurumun içine bakarak, sistemin kuvvetli ve zayıf yanlarını belirler; çözülmesi gereken sorunlarını ve geliştirilmesi gereken yönlerini görür. Onlara yönelik çalışmalar yapar.

Ayrıca, dış çevre analizlerine de bakarak, rakiplerinin nerede, kendisinin hangi durumda olduğunu görür ve tespit eder. Bunlardan rakiplere göre de zayıf yanlar ile sorunlu ve geliştirilmesi gereken yönleri göz önüne alır. Bunları telafi için bir yandan kendisi eğitimde yenilikler üretir diğer yandan da çevredeki yenilikleri izler. Böylece bir reform süreci başlatır. Bu süreçleriyle mevcut sistemi sürekli olarak geliştirmek içindir.

Normal olarak bütün üst düzey yöneticilerin yukarıda bahsedilen durumları görmesi, her iki çalışmayı da eksiksiz olarak yürütmesi gerekir. Bu görevlerin her ikisi de bir yöneticinin iki asli görevidir. Biri diğerine tercih edilemez, ayrıca bunlar asla ihmal edilemez.

Bununla beraber günlük eğitim koşuşturmaları devam ederken, çoğu zaman mevcudu devam ettirme yönü ağırlıklı olur. Böyle durumlarda birçok yönetici, eğitim sistemine bir bütün halinde bakamaz, onun geliştirilmesi gereken yönlerini göremez, çözülmesi gereken sorunlarını tespit edemez. Hatta çoğu zaman böyle bir görevinin olduğunu dahi düşünemez, unutur. İşte bu görememe, unutma ve düşünememe durumunun önüne geçebilmek için, günümüz eğitim yöneticilerinin önüne, şu iki asli görev konulmuştur. Bunlar:

a- Mevcut kuralları, süreçleri ve prensipleri işletmek ve bunu en iyi şekilde uygulamak,

b- Sistemi bütün halinde görmek, değerlendirmek onu sürekli olarak yenileyip geliştirmek ve güncellemektir.

Eğitim sisteminin özellikle üst kademe yöneticileri bu bakış açısıyla kendi sistemini iyice değerlendirip, mevcut kuralları uygulama ve onları iyileştirme çalışması yapmak zorunda olduğunu bilmelidir. Aksi halde, gelişme ve ilerleme mümkün olmaz.

Şu anda Millet olarak bizim sorunumuz bu anlattıklarımızın ta kendisidir.

Yarın devam edelim.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.