Haber Girişi : 31 Mart 2020 12:30

TÜRKİYE’NİN STK SORUNU

TÜRKİYE’NİN STK SORUNU
Yazıya, Türkiye’de koronavirüs sürecinde STK’ların sınıfta kaldığı iddiası ile
başlayacaktım. Fakat gelin görün ki biraz araştırma yapınca bizlerde sınıfta kalma
düşüncesini oluşturacak kadar yüksek beklentimizin olabileceği bir sosyal toplum kuruluşunun dahi olmadığını fark ettim. Osmanlı’dan Hilali Ahmet Cemiyetinden uzanan köklü geçmişine, kan bağışı konusunda Türkiye’de sıfırdan bir farkındalık yaratma başarısına ve 99 Depreminde Marmara’da, Endonezya’ya Pakistan’da ve çeşitli başka ülkelerde yardım kampanyalarına bakınca bu potansiyeli beklediğimiz tek STK, Kızılay. Hoş, benim yaşım yetmese de şöyle bir araştırma yapınca 99 Depreminde de Kızılay’ın sınıfta kaldığı, yağan milyonlarca liralık para ve malzeme
yardımının doğru kaynaklara kanalize edilmediği iddialar arasında.
Kızılay’ı, Uluslararası Kızılhaç Örgütü’nün ve her ülkenin bünyesinde bulunan yerel Kızılhaç kuruluşlarının Türkiye’deki benzeri gibi düşünebiliriz. Lakin özellikle de böyle düşününce Kızılay’ın eksiklikleri maalesef ortaya çıkıyor.
Örneğin, Van depreminde şahıslara çadır dağıtmakla değil Kızılay gibi dev bir
mekanizmanın çadır kentler kurarak afet bölgesinde faaliyet göstermesi gerektiği belirtilmişti.
Fakat bardağın taştığı son nokta Elazığ depremi olmuş ve Kızılay, onlarca gelir kaynağına, yüz binlerce bağışçıya, devlet desteğine sahip değilmiş gibi daha bir eylem planı ortaya koymadan bağış toplamak istemişti.
Yine böylesi ekonomik kaynaklara sahip, yönetim kurulu üyelerine her ay on binlerce lira ödemede bulunan bir kuruluşun Türkiye’de faaliyet gösterdiği tek alanın bağış toplamak ve kan bağışlarını organize etmek mi olduğu sorusu
haklı olarak sorulmalı. Diğer Kızılhaç örgütleriyle karşılaştırınca eksiklikler ortaya çıkıyor dedim ya, birkaç örnek vereyim. Kızılhaç örgütü dünya çapında savaş suçları ve insan haklarını içine alan savaş hukuku bakımından en geniş saha
araştırmalarına ve verilere sahip kuruluş olarak faaliyet gösteriyor.
Bu verileri toparlıyor ve dünyaya kayıtlara geçmesi, bir gün hesap sorulması için kanıtlar ortaya koyuyor. Türk Kızılayı’nın ise insan haklarıyla hiçbir ilgisi yok. Mültecilere yardım konusunda eksik kalışını bir kenara bırakalım; Kızılay,
dünyadaki Kızılhaçların benzeri olduğundan bu saygınlığından yararlanarak bağımsız bir kuruluş olarak,“ben Yunanistan sınırında hapsolmuş mültecilerin
mülteci hukuku bakımından araştırmasını yaptım işte raporum” dese Türkiye’nin uluslararası lobisine de büyük katkıda bulunacaktır. Fakat Kızılay, hala 21. yüzyılda seyyar kan bağış imkânı sağlaması ile övünüyor. Ayrıca parantez açarak kişisel tecrübelerime dayanarak belirtebilirim ki üniversite kampüslerine farkındalık yaratmak, insanları kan bağışına sevk etmek için kurulan seyyar kan alma merkezlerinde elektrik bağlantısındaki sıkıntı sebebiyle onlarca tüp kanın
ziyan olması, çalışanların profesyonellikten uzak davranışları maalesef antipati çeken konulardan.
Yani Kızılay’ın bu işi de ne kadar becerebildiği tartışmalı.
Yalnızca devlet kurumlarının değil tarihi ve halkta derin saygınlığı olan sosyal toplum kuruluşlarının içinin boşaltılmasının ne denli sakıncalı olduğu koronavirüs gibi kriz anlarında tekrar gün yüzüne çıktı. Elazığ depremi sürecinde, Enerji Bakanı Dönmez, her şeyi devletten beklemek doğru olmaz demiş ve bu sözüyle çok tepki çekmişti. O dönemde de bakanın sözlerinin yersiz olmadığını anlatmaya çalışmıştım.
Bugün de işsiz kalan, evine ekmek götürme imkânı elinden yitip gidenlere, yaşlılara ve ihtiyaç sahiplerine tek başına devletin yetişmesi dünyanın hiçbir yerinde mümkün değil. Söz gelimi, kömürü biten yaşlı teyzeye zabıtanın destek vermesi elbette umut verici fakat bir yandan da ürkütücü bir tablo. Zira Türkiye genelinde büyük
bütçelerle faaliyet göstermese de en azından lokal bazlı faaliyet gösteren kuruluşların o teyzenin kömürü bitmeden müdahale etmiş olması beklenirdi. Devlet ise o kuruluşa vergi muafiyeti, yer kirasında, itibar kazanmada destek gibi konularda yardımda bulunacak, çark böylece dönecekti. Tüm bu destekten hali hazırda sınırsız
şekilde yararlanan Kızılay’ın ise bir zahmet çoktan devletle iş birliği halinde işsizleri, yaşlıları tespit ederek yardım elini uzatması, ailelere yardım kolileri
ötesinde halk sağlığı bakımından da geniş çaplı faaliyet göstermesi beklenirdi.
Gelir bakımından zaten çok iyi durumda olan ünlülerin kendi aralarında düzenledikleri yardım kampanyaları, duyarları vatandaşların lokal çalışmaları elbette çok kıymetli ve takdir edilesidir.
Ancak devletin her şeye yetme gücünde olması halinde bile zenginden fakire dengeli kaynak geçişinin sağlanması, toplumsal dayanışmanın gelişmesi için Türkiye’nin politize olmamış sosyal toplum kuruşlarına acil ihtiyacı vardır.
Etiketler : rabia
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.