Haber Girişi : 24 Ocak 2014 09:20

TOMURCUK DERDİNDE OLMAYAN AĞAÇ, ODUNDUR

TOMURCUK DERDİNDE OLMAYAN AĞAÇ, ODUNDUR

Günümüzde, durumundan şikâyetçi olmayan çok az insan vardır. Fakat hemen hemen herkes, eksiklik ve kusuru kendisinin dışında aramaktadır. Hâlbuki herşahıs önce kendi zaaflarından ve kusurlarından şikâyetçi olmalıdır. Böyle düşünüpkendi durumumuzudüzeltmeye çalıştığımız ve toplum içindeki ahlaklı ve dürüst insanları çoğalttığımız takdirde, hem milletimizin ve hem de idarecilerimizin maddî ve maneviyönden yüceleceği muhakkaktır.

Nitekim Osmanlı sultanlarından, Kosova şehidi I. Murad Hüdavendigar’ın, hâdiseler karşısında önce nefismuhasebesinde bulunarak kusuru kendinde arama ahlâkını sergileyen şu durumu ne güzel bir örnektir:

I. Murad Han, ordusuyla birlikte Kosova ovasına girdiğinde ortalığı toz-dumana katan bir fırtına ile karşılaşır. Öyle ki, âdeta göz gözü görmüyordu. Herkes dehşet ve şaşkınlık içinde sağa sola koşuştururken, Murad Han iki rekât namaz kıldıktan sonra, gözyaşları içinde Rabbine şöyle ilticada bulunur:

“YâRabbî! Bu fırtına, şu âciz Murad kulunun günahları sebebiyle çıktıysa, onun yüzünden şu mâsum askerlerimi cezalandırma! Yâ İlâhî! Bunca Müslüman askerin helâkine beni sebep kılma!..”

Murad Han’ın bu duasından sonra fırtına dindi, yapılan savaşta düşman büyük bir hezimete uğradı. Murad Han da savaş sonrası harp meydanını gezerken yaralı taklidi yapan bir Sırp askeri tarafından hançerlenerek şehid edildi.

İşte bizler de iç muhasebemizi yapar ve durumumuzu düzeltme gayreti içinde olursak, inşallah hem biz vehem de toplum hayatındadüzelmeler olacaktır.

Öte yandan, insanlık tarihinde bu durumla bağdaşmaz gibi görünen durumlar da yok değildir. Meselâ, kitlelerin sapıklığa düştükleri zamanlarda Cenâb-ı Hak, onları ıslah edecek peygamberler göndererek, o durumu ortadan kaldırmıştır. NitekimPeygamberimizin, insanların puta taptıkları, kız çocuklarını diri diri gömecek kadar vicdansızlaştıkları bir devirde, azgın bir toplumu, zulüm ve cehâlet bataklığından insanlığınzirvesine çıkarması, bunun açık bir misalidir.

Bununla birlikte, artık bizim için böyle bir tecelli beklemek, mümkün değildir. Çünkü bu kapı son Peygamberin gönderilmesiyle artık ebediyyen kapanmıştır. Hal böyle iken bize düşen görev, durumumuzu düzeltmeye çalışmaktır.

Bir düşünürün dediği gibi: “Hâkim milletlerle mahkûm milletler arasındaki en mühim fark, bir avuç iyi yetişmiş insandır!”

İşte toplumun maddî ve manevisorunlarının giderilmesi, terörün bertaraf edilmesi, hak ve hukukunikamesi… Bu bir avuç insana bağlıdır.

Kitleleri peşinden sürükleyen, yüksek karakter ve şahsiyet sâhibi insanlardır. Toplumların yükselişinde, onların önündeki âbide şahsiyetlerin müstesna bir yeri vardır. Bu bakımdan, bu bir avuç insanı yetiştirmenin gayreti içinde bulunmak, en önemli görevimiz olmalıdır.

 

Merhum Necip Fâzıl’ın ifadesiyle; “Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.”