GÜNDEM Haber Girişi : 17 Temmuz 2014 12:53

Tehlike çanları kimin için çalıyor?

Tehlike çanları kimin için çalıyor?

Kimse örtemez, örtbaz edemez. Kimin ya da kimlerin kusuru veya ihmali varsa mutlaka ortaya çıkarılacak.

Bu sözler Vali Ahmet Altıparmak’a ait...

Bir hukuk devletinde olması gereken tam da budur...

Çünkü ortada devletin dolaysıyla da milletin cebinden çıkan paralarla yapılmış bir tesisin göçüp gitmesi gibi ciddi bir sorun var.

Uzmanlar, o tesisin yeniden işler hale gelebilmesi için en az 100 milyon lira gerektiğini söylediler.

Dolayısıyla vaka-ı adiyeden  bir olay değil bu...

Şayet müteahhit firma tesis için 15 yıl garanti vermiştiyse bugün de "ben yaptığım işin arkasındayım" deyip, göçen pistleri yeniden yapmak zorunda...

Fakat son iki günden beri yapılan açıklamaların satır aralarını dikkatlice okursanız, çok önemli bir ayrıntıyı mutlaka göreceksiniz.

O ayrıntı da şu:

Yetkililer ve heyelanla ilgili ön inceleme yapan uzmanlar, pistlerin imalat hatasından değil tabii bir afet neticesinde göçtüğüne vurgu yapıyorlar.

Bu da demek olur ki, ilgili müteahhit 15 yıl garanti vermiş olsa bile doğan zararı tabii afet gerekçesiyle karşılamayacak.

Yani fatura devlete kesilecek. Çünkü:

Firmanın siyasi nüfuzu çok fazla!

Halbuki iki günden beri pek çok arkadaşın yazıp söylediği gibi o pistlerin yapımı başından beri hatalıydı.

Yapım aşamasında yüksek ciddi itirazlar olmuştu. Denilmişti ki, "O tepe sonradan oluşturulmuş suni bir yükseltidir. Şayet yapılacak inşaatların temelleri fore kazık sistemi ile atılmaz ise, zaman içinde kayma olabilir."

Ve ne yazık ki tam da denildiği gibi oldu.

Sonradan oluşturulan tepenin yamacına inşa edilen pistler, bilim ve tecrübeye karşı işlenen bu ihanete daha fazla sessiz kalamadı.

Bugün olmasaydı, yarın olacaktı.

Kuru derede boğulmak dedikleri bu olsa gerek.

Avuç kadar bir tepede heyelan oluyor ve onlarca milyon lira harcanarak yapılan pistler akordiyon gibi kat kat oluyor, sonra da dibe vuruyor.

Bu durumda yüklenici firma kusurlu değilse, o firmaya "her şeye rağmen burada bu şekilde bir imalat yapacaksın" diyen Spor Bakanlığı suçludur.

Gayet tabidir ki hiç bir yetkili çıkıp, "o talimatı ben vermiştim" demeyecek.

Peki ne olacak o zaman?

Olacağı şu: Eğer ilgili firma kamuoyunda bilindiği şekliyle etkili bir nüfuza sahip ise,  hiç bir müfettiş o firmaya fatura kesmeye cesaret edemeyecek. Dolayısıyla da tüm zarar yine milletin sırtına vurulmuş olacak.

Bu işin bir cephesi...

Diğer yanı biraz daha düşündürücü.

Yeniden ihalesi yılan hikayesine dönen sağlık kampüsü nasıl ki iki yıldan beri bir santim bile ilerlemiyorsa ve bu trajik durum da bu şehrin vekillerini zerre miskal rahatsız etmiyorsa...

Korkarım ki atlama kulelerinin pistlerinin yeniden yapımında da benzer bir tabloyla karşılaşabiliriz.

Baksanıza 30 Mart seçimlerinden önce Başbakan Erdoğan Erzurum mitinginde, "... o sağlık kampüsü yapılacak ve bölgenin hizmetine açılacak" demişti.

Beklenirdi ki, hemen yeniden ihale yapılır ve ilk baharla birlikte de inşaat kaldığı yerden devam eder...

Olmadı...

Başbakan’ın sözü havada kaldı, kimse gereğini yapmadı.

Bundan sonra yapılması çok daha zor.

Seçimlerin üzerinden dört ay geçmesine rağmen Erzurum için hayati öneme sahip sağlık kampüsü projesi yerinde saymaya devam ediyor.

Anlı şanlı vekillerimiz ise üç maymunu oynuyor.

Görmedim, duymadım, bilmiyorum!

Hastane gibi bütün toplumu kapsayan bir hizmet karşısında siyaset bu denli vurdum duymaz olursa, atlama kulelerinin pistlerine dönüp bakan olmaz.

Zaten "kış turizmi haramdır, ne gerek vardı bu parayı Erzurum’a gömmeye" şeklinde düşünen hatta düşünmekle kalmayıp her fırsatta bunu dillendiren vekillerimiz var.

Moralinizi bozmak istemem ama şu son aylarda meydana gelen bazı gelişmeler, Erzurum’un "sahipsiz" olduğu yolundaki o geleneksel inancı yeniden kuvvetlendirmeye başladı.

İki yıldır sağlık kampüsü inşaatını başlatmaya mukdedir olamayan vekillerimizin karnesi çok kötüyken, onlardan şimdi bir başarı öyküsü zaten beklenemez...

Söylemeye dilim varmıyor lakin bu gidişat, "Büyük Erzurum" veya "Marka Şehir" gibi son derece parlak hayallerimizle vuslatımızı korkarım ki başka bahara erteleyecek.

Bendeniz ki Erzurum’a bakıp bakıp hep bardağın yarısı dolu diyenlerdenim ve bu inancımı sık sık tekrarlamaktayım. Ancak şu son günlerdeki can sıkıcı gelişmeler o inancım üzerinde tesirli bir erozyona neden oldu.

 

Yine de yanılmak istiyorum...