Haber Girişi : 13 Aralık 2013 11:50

SEN PETERSBURG İZLENİMLERİ-2

SEN PETERSBURG  İZLENİMLERİ-2

Alexandra yol güzergâhımız üzerindeki önemli yerleri kendisine özgü anlatım tarzı ile bize bir defa daha izah ediyor.

Sabahın yine erken saatleri, hafif yağmur yağıyor.

Müzenin önünde yoğun bir kalabalığın olmaması için dua ediyoruz.

Anlatılanlara göre Rusya, dünyada en fazla turist alan ülkelerden olmasına rağmen, turizmi fazla önemsemiyormuş. Ruslar zenginliklerinin o kadar fazla olduğunu, bundan dolayı turizmden gelecek paranın bu zenginlikler yanında çok zayıf kalacağını söylüyorlarmış.

Yani ekonomik politikalarında turizm fazla bir önem taşımıyormuş.

Rusya gezimiz sırasında her yerde kalabalık turist kafilelerini görünce, “Ruslar bir de turizmi öncelikli model olarak düşünseler, acaba rakamlar nereye varır” diye düşünüyoruz.

Hermitage Müzesi’nin önünde, yağmurdan olsa gerek fazla bir kalabalık yok, biletlerimizi alıp hemen içeri giriyoruz.

Muhteşem bir görüntüsü olan binadan içeri girince, zaten farklılık hemen göze çarpıyor.

İlk önce kraliçenin kışlık sarayı olan bu yerde, daha sonraları ilave edilen saraylarla birlikte beş saray bulunuyor.

Bu sarayların birleşmesi ile Hermitage Müzesi oluşturulmuş. Hermitage “İnziva” manasına geliyormuş, kraliçe inzivaya çekilmek için bu kışlık sarayı yaptırmış, daha sonra burası zaman içerisinde müzeye dönüştürülmüş.

Üç milyon eserin bulunduğu müze 1050 salondan oluşuyormuş. Tüm eserleri görmek isteyen bir kişi, müzeyi on yılda ancak gezebilme şansına sahipmiş.

Ekibimizle birlikte müzeyi görünce kendimizden geçiyoruz, adeta büyülenmiş gibi eserlere bakıyoruz. 

Hangi salondan geçsek bir başka güzel eserle karşı karşıya kalıyoruz.

Leonardo da Vinci, Van Gogh, Picasso, Rembrant gibi dünyanın en ünlü sanatçılarının eserlerini görünce, bu eserleri gözünü kırpmadan satın alarak getiren kraliçeye insanlık adına minnet duyuyoruz.

Dört saate yakın gezdiğimiz müzede adeta şok oluyoruz. Bir müze bu kadar mı mükemmel olur diye aramızda hayranlıkla tartışıyoruz.

Sarayların arasında kraliçenin kışlık bahçesi ise estetiğin bir başka örneği olarak göz kamaştırıyor.

Müzenin ön tarafındaki bahçede tek parça halindeki 600 ton ağırlığı olan granit sütun ise görülmeğe değer bir güzellik sunuyor.

Hermitage Müzesi’nden ayrıldıktan sonra, hafif şekilde yağan yağmurun altında ıslanarak gittiğimiz kıyıdan tekneye binerek Sen Petersburg’daki nehir turumuza başlıyoruz.

Teknede gurubumuzun dışında birkaç turistten başka kimse yok.

Her zaman olduğu gibi Alexandra tüm detayları ile bizi bilgilendiriyor.

Araçla veya yaya olarak gezdiğimiz Sen Petersburg’u bir de nehir turuyla seyretmek bir başka haz veriyor.

Neva Nehri’nde süzülen teknemizde etrafı seyrederken, sanat eserleri ile ilgili bir belgeseli izlemiş gibi oluyoruz.

Neva, çamur manasına geliyor olsa da nehir pırıl pırıl akıyor, Fıskiye Nehri’nden geçiyor ve zamanında Osmanlı Devleti’nin Elçilik olarak kullandığı binayı görüyoruz. Maça Kızı Operası’nın bir sahnesinin bu kanalın sularında olduğunu, yine rehberimizin aktarımıyla öğreniyoruz. Solda Makaroba denilen Deniz Akademisi’ni hayranlıkla izliyoruz.

Tekne turu esnasında Aleksandra’nın komünist dönemine ait anlattıklarını ilgi ile dinliyoruz.

Yaşlılar komünizm dönemini özlüyorlarmış, 50-60 yaş grubunun böyle bir özlemi yokmuş, gençler ise zaten bu konudan habersizlermiş.

Sakız, plastik poşet ve kot pantolon komünizm döneminde insanların en çok aradıkları şeylermiş.

Eline sakız geçen bir delikanlının onu iyice çiğnedikten sonra sevgilisine ikram etmesi, çok büyük bir ikrama geçiyormuş.

Tekne gezisinden sonra Nevsky Caddesi’ne tekrar gelip karnımızı doyurduktan sonra, Singer Mağazası’nın bulunduğu kitapçıyı dolaşıp, köşede bulunan metroya binip otelimize geliyoruz.

Fotoğraf makinemize hafıza kartı almak için fotoğrafçı ararken, bir taksinin başında Türkçe konuşan üç kişiye rastlıyoruz. Azeri olan bu arkadaşlardan fotoğrafçının yerini öğrenip hafıza kartı alıyoruz.

Yolumuzun üzerindeki bir eczaneye uğrayıp, buradaki eczane kurulumu hakkında bir gözlem yapıyoruz.

Bir pasaja girer gibi eczanenin ana kapısından giriliyor, daha sonra içeride birkaç bölümle ilgili kapılar bulunuyor.

İlk etapta buranın birkaç dükkân olduğu izlenimi oluşsa da her bölümün bir eczaneye ait olduğu anlaşılıyor.

Yani bizim eczaneler gibi müşterinin oturacağı yerler yok. Etrafta Çinli bir hayli fazla, hatta burada birde Çin Mahallesi bulunuyormuş, ama mahallede şimdi fazla Çinli yokmuş. Ortalama gelir düzeyinin 800 Euro olduğu Sen Petersburg’da, daire fiyatları bize bir hayli yüksek geldi.

Öyle ki 100m2 bir apartman dairesi 600.000 ile 800.000 $ arasındaymış.

Katarina ismi Rusya’da oldukça saygın bir yere sahip. En büyük emellerinden biri İstanbul’u almak olan Katarina, torununa Konstantin ismini vermiş ve gördüğümüz yerler arasında Konstantin Sarayı da bulunuyor. İkinci Dünya Savaşı’nda zarar gören bu saray Putin tarafından restore edilmiş.

Şu anda Putin’in Yazlık Sarayı olarak kullanılan bu muhteşem saray da Putin ve Busch buluşması olmuş, G 8 Zirvesi burada yapılmış.