Sen çok yaşa ey şerefli Türk Polisi

Kutlama filan bilmem. Bu yüzden özetle şöyle diyorum:

Sen çok yaşa ey şerefli Türk Polisi

Bizden öncekilerden öyle gördüğümüz için bizim kuşak da, bir türlü uykuya geçmeyen çocuklarımızı uyutmak için aynı taktiği denedi: ‘Haydi uyu, yoksa polis gelecek.”

Benim gençliğim 80’li 90’lı yıllara işaretliyor kendini…

Bu sebepten bugün paslanmış kulaklarım hala o eski ritimlerde…

Ahmet Kaya haykırıyor tüm protest nameleriyle

“Tabancam kaldı helada”

Ve sonra bir başka itiraz:

“O gemiyi ben vurmadım”

“Kör kayıkçıların” ve adanmış ruhların kölesi olmuş bir toplumdan kopup geldik.

Yara-bere içinde kalmamız bu sebepten.

Polisten hep korktuk, hep polisi sıkılmış bir yumruk, yırtılmış bir delil, kanı silinmiş bir olay yeri gibi gördük.

Kendilerine sorsanız bilmezdi, ama o gün öyleydi işte…

Polisi kamplara bölmüşlerdi: Pol-1, POL-2!

Yani ve güya biri Komünisti öbürü milliyetçi…

Namuslu adamların bırakın polis olmasını vatandaş kalmasının bile zor olduğu bir zamandı…

Hali vakti yerinde olan hiçbir aile çocuğunun polis olmasını istemezdi, asilzadeler ise, zaten o kavramı bilmiyordu!

İşkenceci polis de çıktı bu ülkeden, rüşvetçi polis de…

Bizim gençliğimizde de yürekli adam gibi adamlar vardı.

Ve bunların bazıları polisti…

Bellerindeki tabancaya değil, üniformalarının üstünde taşıdıkları vicdana itibar ederlerdi.

O yüzdendi sanki de, o kadar kötülüğe rağmen bir türlü bu köhne dünya yıkılmıyordu…

Biz büyüdük, yaşlandık…

Polis yine var; orada hem de yine eski yerinde: Havuzbaşı’nda…

Lakin bu kez o eski polis yok…

Bambaşka bir suret, bilmediğimiz bir nezaket…

Azizim…

Köprülerin altında çok sular akıp gitti.

Ne bizim zamanımızdaki sorgulayan gençlik kaldı ne de işkenceci polis…

Havuzbaşı yine aynı…

Ve polisler çevirmiş dört bir yanı…

Eskiden olsaydı, ödümüz kopardı şimdi yakalandık diye…

Artık korkmuyoruz…

Bütün kayıtlar sizde...

Üşümüyoruz, zira biliyoruz ki Türk polisi bize illa ki bir battaniye uzatacaktır.

Aradan bunca yıl geçti.

Hayattayım ya…

Tuttum aynı yoları aynı caddeleri yeni baştan yürüdüm.

Yoruldum, çay çekti canım…

Etrafımda polis yoktu, kimse yudumlarımı saymıyordu.

Sonra bir genç yaklaştı bana, gözleri pırıl pırıldı, simasında aydınlık vardı.

“Efendim, bir sıkıntı varsa yardımcı olalım” dedi.

Yağmur yağıyordu, Erzurum’da hava yeniden kışa dönüyordu.

Üşüdüm…

Sonra öyle bir ısındım ki, çünkü bana bir polis battaniye namına sevgisini atmıştı omuzlarıma…

Bir polis bana gülen gözleriyle bakmıştı ve bir polis bana ilk defa peşinen suçlu muamelesi yapmamıştı.

Kendim için değil elbette, o gece işkence gören arkadaşlarım adına ağladım.

Sonra neyse ki bir kabustan uyandım ve bugün Türk Polis Teşkilatı’nın 178 yılını kutluyoruz.

Sen çok yaşa şerefli Türk polisi…

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.