Haber Girişi : 04 Aralık 2017 07:49

Pembe kâbus

Pembe kâbus
2016'nın haziran ayında ABD'nin New York kentinde Hasidik Yahudilerin yaşadığı bir semtte halka açık havuza "kadınlara özel saatler" uygulamasının getirilmesi; anayasaya aykırılık sebebiyle hukuk camiasında da medyada da sıkça tartışılmış sonuçta bu uygulamanın devamına karar verilmiştir. 
Sözü geçen uygulamanın karşısında yer alanlar, savlarını ABD Anayasası'nda korunan mutlak laiklik ilkesine dayandırmışlardır. Devletin tüm dinlere karşı ilgisiz olması şeklinde tanımlanabilecek mutlak laiklik; bu ilgisizlik halinin doğal bir sonucu olarak herhangi bir dine ayrık muameleyi yasaklamaktadır. 
Bu kapsamda, Hasidik Yahudiler için yalnızca kadınların havuzlara girebildiği saatlerin ayarlanması, anayasaya da aykırı bulunmuştur. Oysa bu uygulamanın karşısında yer alan kişilerin atladığı konu; sosyal bir hukuk devleti olunurken gözetilecek tek kıstasın laiklik olmadığı; konuya bir de yine aynı anayasanın öncelediği eşitlik penceresinden bakılması gerektiğidir. 
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde 14. Madde kapsamında ilk bakışta net bir anlam ifade etmeyen ve "benzerler arası aynı muamele" olarak tanımlanan eşitlik kavramı; 14. Maddeye Ek 12. Protokol'de ayrımcılık yasağının açıklanması ile derinlik kazanmıştır. Ek 12. Protokol uyarınca; devletin renk, dil, din, ırk, cinsiyet, felsefi görüş, politik tutum ve dini inanç ayırmaksızın benzerler arasında aynı muameleyi gütmesi; kişilerin haklarından tam ve etkili bir biçimde yararlanmasının önünde bir engel değildir. 
O halde, ABD'de Yahudi kadınların dini inançları doğrultusunda erkeklerin olduğu bir havuza girmeyecek olması kadınların havuza girme haklarını kullanamamalarına yol açacağından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 12. Protokole aykırılığı beraberinde getirecektir. 
Nihayetinde, kadınlara özel havuz saatlerinin kaldırılması; bir grup kadın için havuza girmenin imkânsız hale gelmesi ile sonuçlanacaktır. Bu sonuç ise, benzerler arasındaki aynı muamelede bir zümrenin verilen hakkı kullanamayacak ayrıksı duruma sahip olması dolayısıyla dolaylı ayrımcılığı doğuracaktır. 
Öte yandan; eşitlik ilkesinin yorumlanmasından, dinin otoritelerce afyon haline getirilmemesinin önündeki güçlü bariyer ve bağnazlığın yegâne ilacı olan laikliğin toplumun dışına itilmesi anlayışı çıkarılmamalıdır. 
Laikliğin ve eşitliğin hizmet etmeyi amaçladığı adalet; somut olay üzerinden dağıtılması durumunda ulaşılabilir. Bu nedenle, gündemin takipçisi olurken toptancı anlayışlarımıza karşı çuvaldızını kendimize batırabilmemiz; adaleti, somut olaya uygulamamız gerektiğini hatırlayarak mümkün olacaktır. Nitekim; somut olay bazında, havuz örneğine benzer olarak, Türkiye'de de başta Türkiye'nin insan hakları konusundaki kara lekesi olan bir zamanların baş örtüsü yasağının kaldırılmasında da olduğu gibi dini ödevlerin gerçekleştirilmesine engel durumlarda toplumun genel ahlak anlayışı da göz önünde bulundurularak uygun düzenlemelerin yapılması sözleşmede öngörülen eşitlik ilkesine uygun hareket etmenin uygun bir örneğidir. 
Lakin bu durum, cinsiyetçi bakış açısının fırsatını kolladığı sonuçları onlara altın tepside sunarak kadınları toplumsal hayatın dışına itmek anlamına gelmemelidir. 
Cinsiyet ayrımı üzerinden toplumun sosyolojik yapısına zarar vermek ile kişilerin dini görüşlerine saygılı olmanın arasındaki ayrımı görmek, adaletin somut olay üzerinden dağıtılacağının altını çizerek örnekleri zenginleştirmek ile mümkündür. 
Türkiye gündeminde 1980'li yıllardan beri var olan, Özgecan Aslan cinayetiyle alevlenen ve son olarak Malatya'daki pembe trambüs uygulamasıyla yeniden gündeme gelen kadınlara özel taşımanın olması eşitlik ve laiklik ilkesi kapsamında tartışmalar doğuran bir başka örnek olmuştur. Cinsel taciz ve kadınlara yönelik her türlü şiddetin toplu taşıma araçlarında sıkça gerçekleşiyor olması sebebiyle kadınlara özel ulaşım araçları fikrini ortaya koymak; somut olayın özellikleri düşünüldüğünde sorunu çözmekten hayli uzak bir öneri özelliğini taşımaktadır. 
Zira, kadınlara özel otobüslerin yaygınlaşması ile o otobüsler yerine karma otobüsleri tercih eden kadınların bir cinsel tacize maruz kalması durumunda bu vahşetin kamuoyu önünde meşruiyet kazanması söz konusu olmayacak mıdır? 
Bu suretle; kadınlara, mağdur olması durumunda kamuoyunun gözündeki haklılığını koruması amacıyla kadınlara özel taşıtı kullanmaktan başka çaresinin olmadığının düşündürülmesi girişte bahsedilen eşitlik ilkesine aykırı değil midir? En genel haliyle, karma araçları kullanacak kadınlara toplumca etiketlenecek sıfatları düşününüz? 
Bu durumun dini görüşleri nedeniyle kusurlu olarak etiketlenerek üniversiteye alınmayan, havuza giremeyen kadınlara ayrımcılık yapılıyor olmasından ne farkı vardır? Politik düşüncelerden arınıldığında; toplu taşıma araçlarında yaşanan sıkıntıların faturasının, kadınların toplumdan soyutlanması suretiyle yine kadınların cefasını çekeceği bir uygulamaya dönüşmesi hangi adalet anlayışına sığan bir çözüm olabilir? 
Yukarıda bahsedilen yüzme havuzu ve toplu taşıma örneklerinin hangi açılardan birbirinden ayrıldığı, yazı boyunca takınılan tutumun gerekçesidir. Yüzme havuzu ve baş örtüsü örneğinde; din mensuplarının dini vecibeleri ile sosyal hakları arasında bir seçime mecbur bırakılması ve sonucunda ayrımcılığa maruz kalmaları öne çıkan nokta iken, toplu taşıma örneğinde taciz, tecavüz suçlarını önlemek adına cezai yaptırımların, toplumun bilinçlendirilmesinin tercih edilmesinin yerine tercih edilebilecek en ilkel ve kolaya kaçan çözümlerden biri olan kadınların toplumdan soyutlanması niyeti temele alınmaktadır. Bu haller göz önünde bulundurulduğunda, pembe trambüsleri pembe kâbus olarak değerlendirmekte başka bir yol yoktur. 

Etiketler : rabia
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.