Haber Girişi : 22 Mayıs 2014 20:08

ÖLÜMÜ DÜŞÜNMEK

ÖLÜMÜ  DÜŞÜNMEK

Gözümüzü kapatıp, şöyle bir râbıta-i mevt yapalım. Ne demek râbıta-i mevt yapmak? Yani ölümü, ölümden sonrasını ve ahireti düşünmek… Buna rabıta-i mevt veya tefekkür-i mevt yapmak denilmiştir.

Peki, bu nasıl yapılır? Şöyle bir uzanıp yatın ve gözünüzü yumun. Kendinizi çok ihtiyar, bitkin ve halsiz, son nefesinizi vermek üzere, ölüm döşeğinde bekliyor olarak düşünün. Sonra, Azrâil (as) geliyor ve siz de onu görünüyorsunuz. Üzerinize çöküp, canınızı almağa başlıyor. Allah’ın yardımıyla "Eşhedü en lâ ilâhe illlallah ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh" diyorsunuz... Ve Azrail (as) ruhunuzu alıyor, imanla can veriyorsunuz. Azrail (as) ahiretteki yerlerinizi gösteriyor size... 

Eşiniz, dostunuz, çoluk çocuğunuz ağlamaya başlıyorlar. Defin için hazırlıklara başlıyorlar. Üstünüzdeki bütün elbiselerinizi çıkarıp, sizi tertemiz yıkayıp paklıyorlar. Sonra iki parça beze sarıp kefenleyip tabuta koyuyorlar. Sizi tabutla alıp camiye getirip, musallaya koyup, cenaze namazınızı kılıyorlar. Namazın bitiminde cemaatle helalleşiyorsunuz. Cemaat eller üstünde sizi kabristana götürüyor. Kabre koyup, üstünüzü toprakla kapatıyorlar. Onlar dönüp evlerine giderken siz kara toprağın altında tek başınıza kalıyorsunuz.

Kabrinize Münker ve Nekir melekleri geliyor ve soruyorlar size: 

"Rabbin kim?.. Peygamberin kim?.. Dinin ne?.. Kitabın ne? Kıblen neresi?"

Bu suallere elbette ki Müslümanlar cevap verecektir. Ve siz de Müslüman kul olarak: "Rabbim Allah... Peygamberim Muhammed Mustafa (as)... Dinim İslâm... Kitabım Kur’an... Kıblem Kâbe... Elhamdülillâh Müslümanım!" diye cevap veriyorsunuz.

Bu durum melekleri sevindiriyor ve sizi tebrik ediyorlar. "Yerin sana mübarek olsun!" deyip gidiyorlar... Sonra kabrin genişliyor ve hoş bir görünüp, cennet bahçelerinden bir bahçe gibi oluyor... 

Derken, dünyanın sonu geliyor ve kıyamet kopuyor... İnsanlar kabirlerinden kalkıp, mahşer yerinde toplanıyorlar... 

Sonra, Mahkeme-i Kübrâ’nın kurulduğunu, mizanı, hesabı, sıratı düşünün. Hesabını iyi verenlerin cennete uçarak, koşarak gittiklerini, nasıl sevindiklerini, nasıl bahtiyar olduklarını, nasıl ebedî nimetlere mazhar olup, mutlu olduklarını gözünüzün önüne getirin.

Cehennemliklerin feci akıbetlerini düşünün. İtile kakıla ateşlerin içine nasıl atıldıklarını, çıra gibi yandıklarını, nasıl feryat ettiklerini, nasıl pişman olduklarını; pişmanlıklarının fayda vermediğini düşünün. 

Ve kendi nefsinize şöyle demelisiniz: "Ey nefsim! Ayet ve hadislerle bize bildirilmiş ki, ahiret var, cennet var, cehennem var, sırat var, mizan var... Bunların hepsi haktır ve gerçektir. Ahirette pişman olmanın bir faydası yoktur. Hayatının kıymetini bil! Ömrün boyunca, ölmeden evvel cenneti kazanmak için gayret et, çalış çabala, fedakâr ol biraz! Cehennemlik olmamak için haramlardan, günahlardan kendini korumaya dikkat et ey nefsim!" 

Evet, insan ölümü böylece düşününce kalbinin pası silinir, cilâlanır ve nurlanır. Böylece nefsi ıslah olur. Ömrünün kıymetini bilip, zamanını boşa geçirmez. Günaha dadanırsa vakit geçirmeden tövbe edip yeniden kendisine çeki düzen verir. Onun için, ölümü ve ölüm ötesi hayatı her an düşünmek zorundayız. 

Yazımızı Kelami’nin ilahi olarak da söylenen bir şiiriyle bitirelim:

Ey Gönül bakma cihana, gün gelir seyran gider, 

Durma ağla gözlerim gel, bu kafesten can gider.

Sağlığı sen bil ganimet, gönlünü ezkâre ver,

Çağrılır kabre girersin, sonra bu meydan gider.

Sıdk ile Allah’a kul ol, mâl ü dünya fitnedir,

Bir kefen giyip gidersin, servet ü saman gider.

Uyma gel ehl-i zamana, çokça sohbet eyleme,

Çünkü onlar ehl-i Hakk’a her cihette yan gider.

Cümle halk ehl-i seferdir, devr-i Âdem’den beri,

Pençe-i mevte takılmış günde bin kervan gider.

Hazır ol mevte Kelami, gâfil olma bir nefes,

Dost gider, düşman gider, ağyar gider, ihvan gider.