İslam’ın zuhuruyla birlikte Müslümanların zor ve çetin geçen günleri de beraberinde gelmiştir. Mesela Mekke döneminin hemen hemen tamamı sıkıntılı, baskılı, işkenceli yıllar olarak geçmiştir.
Hicret, bir tehlike yolculuğu, maddi manevi fedakârlıklarla dolu bir hadisedir. Hz. Ali canını feda edercesine, Peygamberimizi öldürmeye gelecek suikastçıları aldatmak maksadıyla, kendisini bir nevi canlı kalkan edip O’nun yatağına yatmaktan çekinmemiştir. Hz. Ebu Bekir Sevr’deki mağaraya önce kendisi girerek, zarar verecek bir şeyin olup olmadığına önce kendisi bakmıştır. Allah Rasulü ile beraber Medine yoluna koyulduklarında, bir müddet Peygamberimizin önünden, bir müddet arkasından gidiyordu. Bu durum, kutlu yol arkadaşının dikkatini çeker ve sebebini sorar. Kuran-ı Kerim’in "İkinin ikincisi" diye övdüğü o sadık dost söyle cevap verir: “Ya Rasulallah! Arkadan düşmanların yaklaşıp sana bir kötülük yapacaklarını düşündüğüm zaman arkandan geliyorum, önden bir tehlikenin geleceğini düşündüğüm zaman da önünden gidiyorum!”
Elbette ki bu durum zoru göğüslemek, nefsi Allah yolunda feda etmektir. Başka bir ifadeyle zor günlerin, zor anların insanı olmaktır.
Zaten hicret, bir fedakârlıktır. Çünkü hicrette, yurdu-yuvayı terk etmek, malı-mülkü bırakmak vardır. Bu hususta Süheyb-i Rûmî’den bahsetmeden geçemeyiz.
Süheyb, Mekkeye dışarıdan gelmiş ve müslüman olmuş garip, yoksul bir kimse idi. Fakat ticaret yaptı, zenginleşti. Hicret esnasında o da diğer Müslümanlarla birlikte hicret etmek isteyince, insanlar onu malıyla birlikte hicret etmekten menettiler. Ve hatta şöyle dediler: “Sen buraya geldiğinde bu mallara sahip değildin, hepsini burada kazandın, dolayısıyla bunları alıp gidemezsin!”
Bunun üzerine Süheyb: “Bütün bu kazancımı burada bıraksam beni serbest bırakır, gitmeme izin verir misiniz?” diye sordu. Onlar da “evet” deyince Süheyb malını, mülkünü ve her şeyini bırakarak sevinç içinde hicret etti. Peygamberimiz bunu duyunca, "Ey Süheyb, çok kâr ettin, çok kâr ettin" diyerek onu tebrik etti.
Tabii ki hicret bütünüyle bir imtihandı ve neticesinde elde edilecek büyük mükâfatlar vardı. Aslında zafer, ferahlık, fütühat, çoğalma ve teşkilatlanma dönemi olmasına rağmen, Medine döneminin de zor günleri olmuştur.
Mesela hicri ikinci yılda Bedir savaşı... Zaferle neticelendi ama, çok zor anlar yaşandı.
Mekke’nin ileri gelenleri 1000 silahlıyla Medine’ye saldırdılar. Müslümanlar ise 313 kişi toplayabilmişlerdi.
İlk anda teke tek çıkışlardan ve vuruşmalardan sonra iki taraf birbirine iyice yaklaştı ve iş kılıca düştü. Rasul-i Ekrem, iki taraf arasındaki büyük kuvvet farkını görüyor ve endişe ediyordu. Bir ara çadırına çekildi. İki rekât namaz kıldı. Kıbleye yönelerek dua etmeye başladı. Arkasında Hz.Ebu Bekir duruyordu. Yanında daha başkaları da vardı. Korumak maksadıyla duruyorlardı. Bütün varlığıyla dua etmeye başladı.
“Yâ Rabbi, niyaz ediyorum, vadini yerine getir. Eğer bugün bu ufacık İslam cemaati helak olursa, yeryüzünde ilelebed sana ibadet eden kimse kalmayacaktır” diyerek Rabbine yalvardı. Duada o kadar ısrar etti ki, omuzlarından ridası düştü. Hz. Ebu Bekir, ridasını tekrar omuzlarına koyup, "Yeter yâ Resulellah, çok dua ettin!" dedi.
Allah Rasulünü böyle yanık, böyle ağlamaklı ve içten dua etmeye mecbur bırakan sebep neydi? Elbette maruz bulundukları sıkıntılı durumdu, karşılarında duran düşmanın sayısal üstünlüğü idi.
Ama Allahın yardımı yetişti, Allah Teala vadini yerine getirdi.
Duadan bir müddet sonra Peygamberimiz yardım müjdesini verdi. Yanında bulunan Hz. Ebu Bekire; "Ya Ebu Bekir, müjde, işte melekler! Cebrail ile imdada geldiler" buyurdu!
İslamiyet biraz da zor zamanların dinidir. Müslümanın kıymeti ve imanının kuvveti de böylece test edilecektir. Krizler ve buhranlarla ümmet fertleri sarsılıp elenecek ve kalburun üstünde kalanlar belirlenecektir.
Külfet, kahır, zillet olacak ki nimetin kıymeti bilinsin. Çile çekilecek ki karşılığında mükâfat elde edilsin. Gözden yaş akacak ki çimenler yeşersin.
Yazımızı, Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK’in “Hicret’ şiiriyle bitirelim.
HİCRET
Mekkeyle Medine arası yollar;
Çizik çizik, hasret yarası yollar.
Vardığı her nokta yine başlangıç;
Gitgide Allaha varası yollar.
Mekkeyle Medine arası yollar...
Bu çıplak yollarda ne in, ne de cin
Yalınız iki çift nurdan güvercin,
Bunlar iki dostun ayakları ki,
Yolları göklere bağlayan
Bu çıplak yollarda ne in, ne de cin;
Hicret, yurt dışında aranan destek;
Dava sahibine öz yurdu köstek.
Merkezi dışardan sarmaktır murad,
Merkezin çevreden fethidir istek.
Hicret, yurt dışında aranan destek;
İnsan koşar, ufuk kaçar beraber;
Ufukta, varılmaz gayeden haber.
O ki, eteğinde, ufuk ve gaye;
O ki, Gaye-insan, Ufuk-Peygamber.
İnsan koşar, ufuk kaçar beraber;
Ayakta, Medine Müslümanları,
İslamın "Yardımcı" kahramanları...
Resuller Resulü uğruna feda,
Malları, canları, hanümanları...
Ayakta, Medine Müslümanları