ASAYİŞ Haber Girişi : 01 Ağustos 2009 18:26

Kur'anın Muhafazasında Yazının Rolu ve Önemi-2

Kur'anın Muhafazasında Yazının Rolu ve Önemi-2

Bir önceki yazımızda Kur’an’ın muhafazasında yazının önemi üzerinde durduk. Bu yazımızda ise hıfz yoluyla Kur’an’ın muhafazası üzerinde duracağız.

Kur’anın ilk hafızı Allah Resulüdür. Onun hafızlık hocası tabir caizse Allah (cc)dur. Kıyamet suresi 16-19. ayetler bunu ifade etmektedir.

لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ َإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ

“(Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu toplamak (nesilden nesile taşımak)ve okumak bize aittir. O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy. Sonra onu açıklamak da bize aittir.”

Ala suresi 6. ayette ise سَنُقْرِئُكَ فَلَا تَنْسَىٰ  “Sana Kur’anı okutacağız ve sen onu unutmayacaksın” buyruluyor.

Kur’anı ezberine alan Allah Resulü namazlarda kıraatin çoğalması için ashabını ezber yapmaya teşvik ediyordu. Buhari şarihi Fethu’l-Bari müellifi İbn Hacer el-Askalani’nin beyanına göre Ashab arasında hafız sayısı 700’ün üzerindedir. Bazıları bu sayıyı bine kadar çıkartmaktadır.

Allah Resulü hafızlara çok değer veriyordu. Hicretin dördüncü senesi, Uhud savaşından on dört ay sonra Amir b. Malik’in isteği üzere Necid ahalisine gönderdiği Suffa ashabından 70 hafızın şehit edilmesi Resulullahı çok üzmüş ve bir ay boyunca öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazında son rekatın rükusundan kalkıp “semiallahu limen hamideh” deyince Süleym oğullarından bu olaya karışan Ri’l, Zekvan, Beni Lihyan ve Usayya oğullarına beddua etmiştir.

Hz. Osman, Hz. Ali gibi sahabiler vefat-ı resulden sonra hıfzlarını ikmal ettikleri rivayet edilmektedir.

Hicretin ilk asırlarında Kur'an hıfzı ve tâlimi çalışmaları daha çok camilerde yapılıyordu. Medine'de Mescid-i Nebevî'nin dışında dokuz mescidde daha Kur'an öğretimi devam etmiştir. Ayrıca Mahreme b. Nevfel'in evi gibi "dârülkurrâ" denilen yerlerde de Kur'an tâlimi yapılmış olması muhtemeldir.

Zaman içerisinde Kur'an hıfzına olan ilgi giderek artmıştır. Harun Reşidin sarayından arı kovanı gibi Kur’an hafızlarının seslerinin geldiği rivayet edilmektedir.

Bu müesseseye en çok hizmet eden millet olmakla iftihar ediyoruz. Yıldırım Bayazıd’ın İbnu’l-Cezeri’yi 1395’de Bursa’ya davet etmesinden sonra Kur’an hafızlarının sayısında ciddi artışlar olmuştur. Kur’an hıfzına uygun Daru’l-Kurralar bina edilmiştir.

Çağımızda da eli-ayağı öpülesi, gayretli vefakar hocaefendiler sayesinde çok hafızlar yetişmiştir. Hacı Dursun Efendi, Mehmet Rüştü Aşık Kutlu, Gönenli Mehmet efendi, Ali Haydar Özak, Murat Köse, en tanınmışlarındandır. Bu hoca efendiler büyük bir özveri ile, gerektiğinde evlerini Kur’an Kursu yaparak, kendileri bu kursun hem hocası hem hademesi, hanımlarını kursun aşcısı yaparak Kur’an’a ve hafızlık müessesine büyük hizmet etmişlerdir. Hem Kur’anı korumuşlar hem de Kur’an ile nesilleri korumuşlardır. Şu anda Türkiye’de resmi rakamlara göre 62.500 erkek, 26.400 kız olmak üzere 88.900 hafız bulunmaktadır.

Onlar, Resulüllah’ın şu sözlerini kendilerine rehber edinmişlerdir.

“Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizidir.”

“Kim Kur’an-ı öğrenir, okur ve sonra da onu ezber edip hafız olursa Allah onu cennetine koyar ve kendisine, ailesinden cehenneme müstehak olmuş on kişiye de şefaat edip kurtarma yetkisi verilir.”

Hafız olmak, milletimiz nezdinde özel bir statüdür, büyük bir makamdır. Milletimiz hafızlara yürüyen Kur’an der, ismi ile çağırmaz (hafız efendi der), önlerinde yürümez, sohbetlerde başköşeye oturtur, evliliklerde tercih sebebi sayar hatta abdestsiz dokunmayı su-i edep sayarlar. Milletimizin hafızlık algısı böyledir.

Kur’an Kursları ve Kur’an hafızları evlrimizin saadeti, işlerimizin bereketi, varlığımızın garantisi, geleceğimizin en sağlam teminatıdır.