Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz günlerde memurluğa girişte güvenlik
soruşturması/arşiv araştırması gerektiren kanun hükmünün iptaline karar verdi. 676 sayılı olağanüstü hâl Kanun Hükmünde Kararnamesinin 7070 sayılı yasayla kanunlaşması üzerine, düzenleme CHPli vekiller tarafından soyut norm denetimi ile Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve önemli bir kısmı ceza yargılamalarında
müdafilere ilişkin olmak üzere birçok maddenin anayasal denetimden geçmesi sağlanmıştı.
Anayasa Mahkemesi kararında, evvela 676 sayılı olağanüstü KHKnın yargısal denetimini yapmadığını açıklamakta. Bir diğer ifadeyle anayasa değişikliği ile birlikte olağanüstü KHKların şekil ve esas yönünden Anayasaya aykırılıkları iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı hükmü getirildiğinden bir düzenlemenin KHK görüntüsü ile AYM önüne getirilmesi mümkün değildir. Buna karşılık AYM, 676 sayılı KHKnın 7070 sayılı yasa ile kanun haline geldiğini ve dolayısıyla anayasal denetiminin mümkün olduğunu belirtmektedir. İşte bu sebeple KHKların bir an evvel mecliste görüşülüp yasa olarak kabulü yahut reddi,
ilgili düzenlemelerin anayasaya uygunluğunun denetlenmesi açısından önem taşımaktadır.
TBMM içtüzüğü gereği KHKların aynı gün meclisin onayına sunulması gerekirken
15 Temmuz 2016 sürecinden bu yana geçen üç buçuk yılda hala KHKların görüşülmesi sürmektedir. Nitekim 29 Ekim 2016 da çıkarılan 676 sayılı KHK, 2018de mecliste görüşülmüş, yine vekillerce iptal yoluna 2018de başvurulmuştur. Daha açık olmak gerekirse bu gecikme sebebiyle söz gelimi, 676 sayılı KHKnın çıktığı 2016 yılından beri kamu görevlerine girişte anayasaya aykırı biçimde kişiler hakkında güvenlik soruşturması çoktan yapılmış bulunmaktadır.
Peki bu güvenlik soruşturması niçin anayasaya aykırı?
AYM, konuya kamu görevlilerine uygulanacak temel ilkelerin ancak kanunla ve
çerçevesi çizilmiş, içeriği belirlenmiş biçimde konulabileceğini belirtmektedir. Bir
diğer ifadeyle kamu görevlilerine mesleğe giriş şartı olarak güvenlik soruşturması uygulanacak ise bunun kanunda belirtilmesi, bu soruşturmanın hangi esaslara dayalı
olarak kim tarafından yapılacağı, tam olarak hangi bilgilerin araştırma kapsamında
bulunacağı belirtilmelidir. Kanuni düzenleme ilkesinin yanında güvenlik soruşturması meselesinin müdahale ettiği bir diğer boyut, kişisel verilerin korunması ve özel hayatın gizliliğine saygı temel haklarının güvenlik soruşturması ile ihlal edilmesidir.
Anayasanın 20. maddesine dikkat çekerek kişisel verilen ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebileceğini belirten AYM, kişilerin özel hayatları, sosyal ve iş çevreleri hakkında soru sorulmasını ve araştırma yapılmasını kişisel verilerin korunmasına ve özel hayatın gizliliğine bir sınırlama kabul ettiğinden bu sınırlamanın, içeriği belirli şekilde kanunda getirilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Bu gerekçelerin yanında AYMnin kamu mercilerinin bu bilgileri ne şekilde kullanacağının belirsiz olması hususuna dikkat çekmesi önem taşımaktadır. Söz gelimi, kanunla sınırları açıkça belirtilmiş biçimde bir kişinin elde edilen etnik bilgisinin, özel hayatına ilişkin bilgilerin ayrımcılık yasağına aykırılık teşkil edecek biçimde kullanılmayacağının garantisi bulunmamaktadır.
Kamu otoritelerinin sırlarını teslim edeceği, davranışlarından sorumlu olduğu kamu
görevlilerini seçerken birtakım sınırlamalar getirmesi elbette doğaldır fakat bu sınırların, mezhepçiliğe, ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, particiliğe yol açmayacağından emin olunabilir mi? AYMnin bu konu üzerine odaklanmamasını, bu hususlara dayalı ayrımcılığın hali hazırda anayasaya aykırı olacağını göz önünde bulundurup malumun ilamına gerek görmemesi şeklinde yorumlamayı tercih ediyorum.