Haber Girişi : 25 Şubat 2020 10:16

GÖÇMEN POLİTİKALARINDA ALMANYA VE TÜRKİYE

GÖÇMEN POLİTİKALARINDA ALMANYA VE TÜRKİYE
Birleşmiş Milletler tarafından yapılan araştırmaya göre özellikle Orta Doğu’dan Avrupa’ya göçmek isteyen kişilerden eğitimli olanlar gelir seviyesi bakımından eşitsizliğin bulunduğu bir diğer ifadeyle eğitimli kişilerin edindikleri mesleklerin eğitimsiz kişilerin kabul edildikleri mesleklere göre daha yüksek maaşlarla
ödüllendirildiği Almanya, Fransa, İtalya gibi devletlere göçmeyi tercih ediyorlar.
Buna karşılık eğitim seviyesi düşük olanlar ise sosyal devlet anlayışının daha da
gelişmiş olduğu İskandinav ülkelerine göçmek istiyorlar. Hal böyle olunca da İskandinav ülkeleri sosyal devlet olmanın bir çeşit cezasını çektiklerinden her seferinde yakınıyor. Gerek Avrupa Birliği’nin yükünü sırtlanması gerek de imkanlarıyla cazibe merkezi olan Almanya ise böyle bir ortamda göçmen politikası geliştirmeye büyük bir efor ve mali kaynak harcıyor.
Peki başarılı oluyor mu?
Hanau’da nargile kafeye yapılan saldırıbu politikaların pek de başarılı olmadığını ortaya koyuyor. Göçmenleri asimilasyona maruz bırakmamaya çalışarak başta Türkler olmak üzere göçmenlerin kendi kültürlerini yaşamalarını sağlaması,
kendi mahallerini kurmalarına ses çıkarmaması Almanya’nın göçmen politikasının belki de en insancıl tarafı.
Ancak son yıllarda artış gösteren aşırı sağcı söylemler ve daha kötüsü saldırılar gösteriyor ki bu insancıl politikalar yalnızca devlet boyutunda kabul görüyor.
Haklı olarak şu sorulabilir: Devlet tarafından kabul gören bir politikanın toplumdaki
azınlık halde olan aşırı sağı bastırması mümkün değil mi, yoksa devlet bunları bilinçli olarak mı bastırmıyor? Bu soruya verilecek net bir cevap yok. Avrupalı değerlerin temsilcisi olarak kendini gören Almanya’nın bir devlet politikası olarak göçmen karşıtlığı yapması mümkün olmadığından en azından göçmen karşıtlığına pasif bir duruş sergileyerek göçmen karşıtlığı yaptığı pekâlâ söylenebilir. Fakat yukarıda da belirtildiği gibi bir devleti nefret suçuyla suçlamak bu denli basit de olmamalı.
Bunun yanında yabancı nefretine, göçmen karşıtlığına karşı kınamalar yayınlayan
ve faili yakalayarak ceza yargılamasını sürdüren Alman devletinin yapabileceği
başka ne var ki sorusunu sormakta da haksız değilsiniz.
Peki, bu sorunun cevabını nerede aramalıyız? İşte bu noktada Almanya’yı daha iyi anlayabilmek için Almanya’yı bir kenara bırakıp Türk toplumu olarak geçirmekte olduğumuz göçmen sürecindeki tepkilerimizi iyi okumakta fayda var. Bugün oluşmaya başlayan Suriyeli mahalleleri, Türkçe öğrenememiş yahut öğrenmemeyi seçmiş kişilerin toplumda yarattığı huzursuzluk ve Suriyeli çocuklara ana dillerinde eğitim veriliyor olmasının çektiği tepki bir entegrasyon sorununa dikkat çekiyor. Yani göçmen karşıtlığı yapmak adına nefret saçanları bir
kenara bırakırsak nüfus dengesinin değişecek olması ve vatandaşların yahut
göçmenlerin yaşam standartları hakkında kaygılananların endişelerine devlet somut
politikalarla cevap veremediği için bugün göçmen nefreti Türkiye’de de çığ gibi
büyüyor. Aynen Almanya gibi, kimi zaman politika eksikliğinden kimi zaman asimilasyon suçunu işleme endişesinden göçmenlerin ülke içinde bir komin oluşturması sonucu doğarsa Türkiye’de de Hanau saldırısı benzeri saldırıların olması Almanya kadar uzun sürmez.
Evet, Türk toplumunun geçmişinde sırf ırkından dolayı birinden nefret etmek
şeytaniliği yok. Fakat bu kimseler sizin iş alanlarınızda faaliyet göstermeye
başlayınca, kendi okullarında eğitim görüp Türkiye içinde bir toplum yarattığında ne
kadar uğraşılsa da bu nefreti durdurmak mümkün olmuyor. Bu söylenenleri sağlamak ise baştan planlanan ve kararlılıkla uygulanan göçmen politikalarına bağlı. Bir zamanlar ve hala Almanya’nın sahip olmadığı ve Türkiye’nin de bugün maalesef bağlı kalacağı bir politikası yok.
Etiketler : rabia
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.