Haber Girişi : 14 Ekim 2016 15:46

GELECEK NESİLLERE YOL GÖSTERENLER

GELECEK NESİLLERE YOL GÖSTERENLER
Asr-ı saadet olarak bilinen zaman dilimi, tarihte insanlığa emsali görülmemiş huzur ve saadet bahşetmiş, sayısız ve muhteşem insanî örnekler gerçekleştirmiş ve gelecek nesillere de yol göstermişlerdir. Misal:
Hz. Ömer hilafete geçtiği zaman:
-"Ey insanlar! Ben hak ve adaletten ayrılırsam ne yaparsınız?" diye sormuştu. Ahaliden biri:
-"Ey Ömer! Sen eğrilir, hak ve adaletten ayrılırsan, seni kılıcımızla doğrulturuz!" cevabını verince Hz. Ömer:
"-Elhamdülillah! Eğrilirsem beni kılıçları ile doğrultacak kardeşlerim varmış!" diyerek şükretti ve sevindi.
Hz.Ömer, fetihlerin çokluğuna, hazînenin dolu olmasına bakmadan; ömrü boyunca, yeter dereceden fazla hiç bir şey kabul etmemiştir. Ve hiç bir zaman dünya servetine tenezzül etmemiş ve hatta borçlu olarak vefat etmiştir.
Tarihe şan ve şeref salan devlet adamlarını hep büyük mürşitler yetiştirmiştir. Onlar, yetiştirdikleri devlet adamlarına engin bir gönül iklimi kazandırmış ve kendilerini merhamet ve mes'uliyet duyguları ile yoğurmuşlardır.
Ertuğrul Gazi, büyük mürşid Edebali Hazretleri'ni kendisine rehber edinmiş, oğlu Osman Gazi'yi de onun terbiyesine teslim etmiştir.
Ertuğrul Gazî, oğlu Osman Gazi'ye, onun şahsında bütün idarecilere yön verecek şu kıymetli vasiyette bulunmuştur:
"Bak oğul!
Beni incit. Şeyh Edebali'yi incitme.
O bizim aşiretimizin aydınlığıdır. Terazisi dirhem şaşmaz!
Bana karşı gel, ama ona karşı gelme!
Bana karşı gelirsen üzülür, incinirim. Ama Ona karşı gelirsen, gözlerim sana bakmaz olur, baksa da seni görmez olur.
Sözümüz Edebali için değil, senceğiz içindir.
Bu dediklerimi vasiyetim say!.."
Osmanlı Devleti'nin asıl mimarı Şeyh Edebali'dir. Diğer beyliklerde bir Şeyh Edebali olmadığı için çözülmeler olurken Osmanlı Beyliği, kısa zamanda devlete, devletten de cihan hâkimiyetine yükselmiştir. Dünyayı altı asır İslam'la tanıştırmış, adaletin ve hakkın temsilcisi ve savunucusu olmuştur. 
Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye ve onun şahsında gelecekteki devlet adamlarına tavsiyelerinden bir kısmı şöyledir:
"-Ey Oğul!Beysin, bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül alma sana... Suçlamak bize; katlanmak sana... Acizlik yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana..."
"- Ey Oğul!Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..."
"-Ey Oğul!Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.. Allah (c.c.) yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hakk yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin."
"Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va'd edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz."
"Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir."
"Milletin kendi irfanı içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır."
"En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir."
"Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir."
"İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkamaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar, laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir..."
"Akacak kan boş yere akmamalı. Ona yol ve yön lazım..Zîra kan, toprak sulamak için akmaz. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur."
"Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli."
"Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az..."
Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekin zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da... Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin."
"Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman, geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın..."
Yavuz Selim'den bir hatırayı devrin vak'a-nüvisi şöyle nakleder:"Yavuz, Mısır'a girdiği zaman halk Yavuz'un ihtişamını seyretmek için pencerelere koştu ve caddeleri doldurdu. Yavuz ise, en önde değil, mütevazî askerlerinin ortasında yürüyordu. Kavuğu ve elbisesinin de etrafındakilerden bir farkı yoktu. Mısır dönüşü Şam'da cuma hutbesinde kendisinden bahsedilirken "Mekke'nin ve Medine'nin hakimi" (hakimü'l-harameyn) denince;
"-Yok yok, belki hizmetçisi!" (hadimü'l-harameyni) diye ağlayan kanlı gözlerle cevap verdi.
İstanbul'a dönüşte gündüz Üsküdar'a vasıl oldular. İstanbul halkının, kendisine büyük tezahürat yapacağını haber aldığından arkadaşı Hasan Can'a:
"-Hava kararsın, herkes evlerine dönsün, sokaklar boşalsın, ben ondan sonra İstanbul'a gireyim. Fanilerin alkışları, zafer takları ve iltifatları bizi mağlup edip yere sermesin!.." dedi."
Yavuz'u, o korkunç Sina çölünde bir aslan, Mısır'a girişte mütevazî, gözü yaşlı şükreden bir mü'min, Üsküdar'da kendisini bir nefis muhasebesiyle yönlendiren bir derviş olarak görüyoruz. Allah Rahmet eylesin.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.