GÜNDEM Düzenleme Tarihi : 14 Aralık 2020 08:18 Haber Girişi : 14 Aralık 2020 08:20

Fırat’ın feryadı!

Fırat’ın feryadı!
Prof. Dr. Mehmet Dumlu AYDIN ve başyazarımız Mehmet ŞENER birlikte kaleme aldı.

Yaşadığımız kuraklık nedeniyle camilerde yağmur duası okutan Diyanet İşleri Başkanlığı’na, çok samimi bir önerimiz var: Dumlu Dağları’nda hatıra ormanı yapın.

Fırat bu mektubu, gözyaşlarıyla ıslattığı başı dumanlı, yüreği yaralı Dumlu Dağları’ndan yazdı.

 

Fırat’ın bu mektubuna aracı olan Mehmet Dumlu Aydın ve Mehmet Şener olarak Diyanet’e diyoruz ki, siz bu hatıra ormanına karar verin biz de birer amele olarak yanınızda olacağız.

 

Artık herkes biliyor ki, Korona birini vurduğunda, önce tat ve koku alma nimetlerine hücum ediyor. Temiz su, temiz hava ve gür bir orman, bu illetin en keskin bir düşmanı olacaktır.

 

Hiçbir beton yığını insanı yaşatmaya muktedir değildir, ama değişmez bir gerçektir ki su, hayattır. Orman ise, misafirine samimiyetle kucak açıp, buyur diyen samimi bir ev sahibidir.

 

Kuraklık, elbette ki yalnızca Diyanet’in ya da devlet kurumlarının sorunu değil. Kuraklık, ülkemizin ve bütün halkımızın (daha doğru bir ifadeyle) insanlığın müşterek bir sorunudur. Şu halde herkes elinden gelenden fazlasını yapmak zorundadır.

 

Misal; Diyanet İşleri Başkanlığı da bu kapsamda Erzurum Dumlu Dağları’na bir hatıra ormanı yapmalıdır. Böylelikle umulur ki Fırat’ın bizlere yaptığı sitem ve serzeniş bir nebze de olsa hafifler…

 

En az 100 bin fidan dikerek oluşturulacak olan bu hatıra ormanı, Erzurum’un daha fazla yağış almasına sebep olacağından, böylelikle Fırat da daha bol suya kavuşacaktır.

 

Eğer can kulağıyla dinler ya da okursanız, şu günlerde kuraklıkla mücadele eden ülkemiz insanına ve yöneticilerimize, Dumlu Dağları’ndan doğup Basra Körfezi’ne dökülen Fırat Nehri şöyle seslenmektedir:

 

FIRAT NEHRİNİN DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NA AÇIK MEKTUBUDUR

 

‘’Sularımız kurumasın diye, yaptığınız yağmur duası nedeniyle size ve o Cuma günü ellerini havaya açarak ‘amin’ diyen müminlere müteşekkirim.

Lakin size asıl teşekkürüm, doğduğum yer olan Erzurum’un Dumlu Dağları’na ve çağlayarak aktığım ilk vadi ve ovalardaki kıyılarıma, doğduğum ülkenin en büyük ekonomik bütçesine sahip olan siz Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, 100 bin fidanlık bir hatıra ormanı armağan etmenizdir.

Ben Fırat olarak, Diyanet’i bu şekilde bir samimiyet testine tabi tutuyorum. Çünkü Allah sizin kelamlarınıza değil, amellerinize bakacak. Zira: Amazon Ormanları’nda Brezilyalılar, Müslüman ülkeler kadar yağmur duası yapmıyor, ama yağışsız gün yok.

(Gerçi Amazon Ormanları da asırlardan beri hunharca yağmalanıp doğrandığındandır ki, bugün dünya dört bir koldan Amazonları kurtarmak için çırpınıp duruyor.)

Çölleşen İslam beldelerinde ise, bu kadar duaya rağmen Amazon Ormanları’ndaki kadar yağmur (HİÇ) yok…

Çünkü onlar ellerindeki çalıyı bile korurken siz, (sizden muradım bütün bir ülke) ormanları yok ediyorsunuz.

Hangi yüzle Cenab-ı Hakk’ın sizin için yasa değiştirerek alın terleri ile sulamadığınız topraklara yağmur yağdırmasını niyaz ediyorsunuz?

Bir zamanlar ormanlık olan bu dağlarda ve bu vadilerde, suyumla beslenen ağaçların dallarında sayısız kuş türü Allah’ı tesbih ederek, O’nun ayetlerini İslam’ın davetçisi olan ezanları bir karşılık beklemeden okurdu…

Arılar kıyılarımda açan rengarenk çiçeklerden bal toplar, kelebekler uçuşur, sayısız böcek ve değişik hayvan türleri büyük bir barış ve huzur içinde yaşardı… Çiçeklere renk, koku ve tat; ineklere, koyunlara ve keçilere ak süt oldum… Meyve ağaçlarından ve sebzelerden lezzet ve hayat pınarı olarak aktım.

Ne zaman ki Allah’ın emirlerini, O’nun temsilcileri olduğunu söyleyen kullar üstlendi, işte o zaman benim hayatım değişti.

Kendi çıkarlarını temin için Allah adına ortalığa dökülenler, O’nun adına savaşlar yaparak beni kana buladılar.

Kıyılarımdaki ormanlar yandı…

Ve sonunda çiçekler açmaz, arılar uçmaz, ağaçlar bar vermez, tarlalar sebze vermez, koyunlar-inekler-keçiler otlamaz oldu...

Çünkü amel işlemeden rahat geçinmek adına, geliştirdiğiniz yapılaşma, yurdunuz için artık büyük bir sorun…

Sırtımda bir yük olan şehirlerinizde, üretilen zehirli kimyasalları övünerek yaptığınız kanalizasyon borularıyla bana akıttınız ve beni zehirlediniz.

Sularımı şişelere, arabalarınıza, kaloriferlerinize doldurarak çağlayıp akmamı da engellediniz…

Benim moleküllerimin de uyumaya dinlenmeye ihtiyacı varken, vadilerinden geçtiğim şehirlerin 100 mumu aşan ışık çılgını lambaları ve 85 desibeli aşan gürültüleri ile dinlenmemi engellediniz. Işıklarınız ve seslerinizle kuşları, böcekleri, arıları, koyunları, inekleri rahatsız ettiniz.

Lakin arabalarınızın, villalarınızın, saraylarınızın, televizyonlarınızın sesi ve süsü sizi mesut etti, medeniyeti bunlardan ibaret sandınız!

İşte bugün size musallat olan Koronavirüs belasının frenlerini bu şekilde patlattınız ve illet de da size var gücüyle çarptı…

Sakın günahlarınızı şeytana, suçlarınızı sisteme ve başınıza getirdiğiniz belaları da kaderinize yükleyerek mesuliyetten kurtulacağınızı sanmayın.

Suçluyu görmek mi istiyorsunuz?

Aynaya bakın!

Çünkü biz, siz uyurken bile gece karalığında bazen yağmur, bazen çise bazen kar olarak yüce dağları aşıp koca denizlere kavuşmak için koştuk…

Fakat siz, bizim size dargın olduğumuz için bu şehri bu ülkeyi terk ettiğimizi anlamadınız. Siz bizim feryadımızı duymadınız…

Şimdi sizin feryadınızı duyacağımızı mı sanıyorsunuz?

İşte bu nedenle çiçekler, ağaçlar, arılar, inekler, koyunlar suyumu içemez oldular…

Siz de balsız, sütsüz, sebzesiz, meyvesiz kaldınız.

İşte bu nedenlerle önce sağlığınızı, sonra aklınızı, sonra vicdanınızı ve sonra da akılla kazanılan imanınızı kaybetmenin uçurumuna gelip dayandınız!

Bunları telafi için açtığınız hastaneler hastalıklarınızı, mahkemeler suçlarınızı ve ibadethaneleriniz de günahlarınızı artırmaya başladı…

İslam’ın yüce Peygamberi:

‘’ Kıyamet kopuyor olsa bile elinizde bir fidan varsa dikiniz’’ diye öğütlerken, siz yağmur dualarının en güzelini yapıp ormanları kesip kendinize villalar, saraylar, eğlence yerleri yaptınız!

Sonra da asıl emri, ‘’AMEL’’ olan İslam’ın emirlerini ‘KELAM’ ile uygulamaya başladınız!

Cenab-ı Hakkın ahirette dahi sizin amellerinize bakarak mahkeme edeceğini unutarak daha doğrusu es geçerek, rahatınıza daha uygun olan KELAM ile amele başladınız!

Güzel amel sahiplerinin alın terleriyle dikip beslediği ormanlık yüce dağlardan fışkıran biz ırmaklar, işte bu nedenlerle kurumaya başladık.

Kusura bakmayın, ama sizden önceki gerçek müminler gibi alnınızdan ter dökmeden yattığınız sürece sadece sözünüz ile yeniden doğacak ve çağlayacak değiliz…

Bu satırları okuyarak bizim hikayemizi daha derinden öğrenin ve yeniden tekrar düşünün.

Unutmayın ki, suyun da dağların da bir hafızası vardır.

Nasıl ki sizler her gün villalarınıza giden yolu unutmuyorsanız, biz nehirler de aktığımız yatakların kuruduğunu gördüğümüz halde o yolu hiç unutmuyoruz.

İntikam peşinde değiliz. Değiliz de, siz neden tüm dünya nimetlerini yalnızca insanoğluna ait gibi görüp sonra da bunu çok hoyratça tüketiyorsunuz ve zalim oluyorsunuz?”

İmza: Erzurum’un Dumlu Dağları’ndan doğan FIRAT

 

FIRAT IRMAĞI HAKKINDA

TARİHİ BİLGİ VE BELGELER

 

Fırat ismi, aslı Sumerce Bu-ra-nu-nu olan Âsur dilindeki Purattu, İbrânîce’deki Perath adının Arapçalaşmış (Furât) şeklidir. Güneybatı Asya’nın en büyük nehri olan bu akarsuyun adı Eski Farsça’da Ufrâtu, Orta Farsça’da ise Frât biçiminde geçer.

Batılı müellifler de bu kelimeyi Euphrate veya Eufrate şeklinde kullanırlar.

Fırat ırmağı Karasu ve Murat adlı iki kolun birleşmesiyle meydana gelir

Bunlardan Karasu en uzun kol olmamakla birlikte eskiden beri halk arasında Fırat adını taşımakta ve bu nehrin ana kolu sayılmaktadır.

Dolayısıyla Karasu’nun kaynağı olan ve Erzurum ovasının kuzeyindeki Dumlu dağından çıkan Dumlu suyu da Fırat’ın başlangıç kolu kabul edilmektedir. Karasu Erzurum ovasından geçip Keban kasabasının 10-12 km. kadar kuzeyinde Murat nehriyle birleşerek Fırat’ı oluşturur.

Karkamış’ın (Kargamış) hemen doğusunda Türkiye topraklarını terkederek Suriye’ye giren Fırat Ebûkemal’i geçtikten sonra Irak topraklarına girip bu ülkede Kerbelâ, Hille, Necef, Nâsıriye şehirlerinin yakınından geçer ve sık sık yatak değiştirir. Ayrıca Fırat Dicle nehriyle birleşmeden önce de birkaç kola ayrılarak bataklık ve göllerle kaplı bir alan meydana getirir.

Fırat ve Dicle nehirleri beş altı asır müddetle yakın zamanlara kadar Kurna mevkiinde birleşiyordu. Günümüzde ise bu birleşme noktası yaklaşık 45 km. daha güneyde bulunan Gurmet Ali mevkiinde gerçekleşmektedir.

İki önemli nehrin birleşmesiyle meydana gelen akarsu Şattülarap adını alarak Basra körfezine ulaşmaktadır. Toplam yatak uzunluğu 2800 km. olan Fırat ırmağının, Karasu kaynağından Suriye sınırına kadar olan uzunluğu 971 km., Murat kaynağından Suriye sınırına kadar uzunluğu ise 1263 kilometredir.

KAYNAKLAR

İstahrî, Mesâlik, s. 23, 27, 62.

İbn Hurdâzbih, el-Mesâlik ve’l-memâlik, s. 154.

H. von Moltke, Türkiye Mektupları (trc. Hayrullah Örs), İstanbul 1969, s. 156-164.

W. Heyt, Yakın-Doğu Ticaret Tarihi (trc. Enver Ziya Karal), Ankara 1975, s. 38, 137, 181, 183.

Cengiz Orhonlu – Turgut Işıksal, “Osmanlı Devrinde Nehir Nakliyatı Hakkında Araştırmalar: Dicle ve Fırat Nehirlerinde Nakliyat”, TD, XIII/17-18 (1962), s. 77-102.

Besim Darkot – R. Hartmann, “Fırat”, İA, IV, 622-626.

R. Hartmann – E. De Vaumas, “al-Furāt”, EI2 (İng.), II, 945-948.

İdris Bostan, “Birecik”, DİA, VI, 187-188.

FIRAT IRMAĞI HAKKINDA

DİNİ BİLGİ VE BELGELER

Tevrat’ta Hz. Adem’in yaratıldıktan sonra dünyada Aden bahçesine yerleştirilmesi ve burada Fırat-Dicle nehirlerinin akıyor olmasından bahsedilmektedir:

“Tanrı, Aden bahçesini yarattı, Adem’i buraya koydu. Aden’den bir ırmak doğmakta ve dört kola ayrılmaktadır. Üçüncüsünün adı Dicle, dördüncüsünün adı

Fırat’tır (Yaratılış 2:8-14)”. Farklı yerlerde yine iki nehirden bahsedilmektedir.

“(Daniel) Dicle’nin kıyısındayken başımı kaldırıp bakınca bir adam gördüm (Daniel 10:4-5)” (Ezra 4:10; 5:3; 6:6; 7:25; Yeşu 24:2; I.Krallar 4:21; Yeremya 46:2).

Ayrıca Fırat-Dicle İsrail’in Kutsal Topraklar için kuzey sınırı olarak zikredilmektedir. Bu sebeple yahudilik tarihi için önemlidir.

İncil’de kıyamet alametlerinin anlatıldığı Vahiy Bölümü’nde de Fırat’tan bahsedilmektedir.

“Büyük Fırat Irmağı’nın yanında bağlı duran, dört meleği çöz dedi; Altıncı melek tasını büyük Fırat Irmağı’na boşalttı (Vahiy 9:14; 16:12 )”

Bazı İslami eserlerde, kaynağı Cennet’ten olan nehirler arasında; Nil’in yanı sıra Fırat ve Dicle yer almaktadır.

Söz konusu nehirlere önem kazandıran şeyler bunlarla sınırlı değildir. Onlara değer atfedilmesini sağlayan en önemli şey Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in onunla ilgili hadisleridir:

“İhtimal, Fırat’ın suları çekilecek, kuruyacak. Ortaya altından bir hazine çıkacak, kim orada bulunursa, hiç bir şey almasın.”

(Buhari, Fiten, 24, Müslim, Fiten, 30.) (Sahih-i Buhari Muhtasarı, 12.cilt, 305) “Fırat Nehrinin suları çekilerek altından bir dağ ortaya çıkacak, insanlar bunu almak için, vuruşacak ve her yüz kişiden, sadece biri hayatta kalacak. Bu zaman gelinceye kadar kıyamet kopmaz.”

(Müslim, Fiten, 29)

“Fırat’ın altın bir define üzerinden açılması yakındır. İmdi orada kim bulunursa ondan bir şey almasın.”

(Müslim, el-Fiten, 29).

“Fırat nehrinin altın bir dağ üzerinden açılması yakındır. İnsanlar bunu işitince ona yürüyecekler ve onun yanında bulunan insanların bundan bir şey almasına müsaade edersek, bunun hepsi götürülür, diyecektir. Müteakiben onun için harp edecekler ve her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecektir”

(Müslim, Fiten, 29).

Bu hadisler, Fırat’ın Türkiye’nin Ortadoğu jeopolitiğinde en önemli parametrelerinden ve komşu ülkeleriyle ilişkilerinin belirlenmesinde rol oynayan en önemli unsurlardan biri olacağını vurgulamaktadır.  

Ayrıca Türkiye’nin sürüklenmek istendiği bazı tehlikelere de işaret etmektedir.

Fırat ırmağı hakkında Kur’anda Murselat suresi 27. Ayette bahsedilmektedir

وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَأَسْقَيْنَاكُمْ مَاءً فُرَاتًا

Ayrıca yeryüzünde sabit yüce dağlar yarattık. Sizlere tatlı sular içirdik.

(Murselat Suresi 27. Ayet/ Türkiye Diyanet Vakfı/DİB).

“O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? (Rahman Suresi).

Fırat, Diyanet İşleri Başkanlığı’na hitaben yazdığı bu mektubunda, Diyanet’le birlikte aslında hepimize tekrar sitem ederek şunları haykırıyor:

“Ama siz ameli inkar ederek alın teri dökmeden söz ile Allah’a iş yaptıracağınızı mı sanıyorsunuz.

Bakın, ben FIRAT ve diğer iki öz kardeşlerim Çoruh ve ARAS da Erzurum’un bu dağlarından doğar dünyanın üç ayrı denizine akarız.

Ama öğrendiğime göre, birçok Erzurumlu dahi bunu bilmiyormuş!

Biz buna çooook hem de çok üzülüyoruz.

Adını, doğduğum Dumlu Dağları’ndan alan bir gönlü yanığın yine Erzurum doğumlu üç büyük ırmak için yazdığı bir şiirle size olan öğütlerimi tekrarlarken veda ediyorum.”

 

ÜÇ DENİZE ÜÇ IRMAK GÖNDERİRKEN, SUSUZLUKTAN YANAN ERZURUM ÜSTÜNE

 

Üç denize üç ırmak gönderirken dağların, Kurutursun çiçeğini ezelinde baharın… Çoruh deli, Aras mahzun, Fırat küstü tarihe…

Sularımız kirlendi, ormanlar yok edildi,

Kıyımızda çiçek açmaz, arılar bal toplamaz…

Koyun, inek otlamaz…

Kuş uçmaz, kervan göçmez…

Bir de üstüne üstlük,

Hapsolunduk topyekun…

Ya su depolarında…

Ya oto radyatörü…

Ya serum şişeleri…

Ya kalorifer kazanı…

Ya da YAT kazanında…

Akmaz oldu damlamız…

Çağlamak yasaklandı, şişeye dolduk diye…

Bu üç nehri bağrından bu şehre salan dağlar…

Betonlaşan göğsünde ‘Suuuuu…’ diyen çiçek arar…

Ve çölleşen sinesinde gülün bahtı kararır…

Tevrat’ın her babında Fırat’ına övgü var… Aras’ın sevdasıyla çalkalanmakta hazar… Öfkesinden kudurmuş Çoruh, bomboş akmaktan…

Kararmış denizlerde bahtı karardı diye…

Sitemi var ey şehir, bu ırmakların sana… Su fışkırtan gönlüne kan damlarken dağların…

Halini anlayacak engin gönüller arar… Sukûtu hayal içre suyun benzi sararır…

Üç denize üç ırmak gönderen yüce dağlar…

Kıyısında kuruyan çiçekler için ağlar.

Bu nedenle terk eder bu ili bu üç ırmak… Çoruh deli, Aras mahzun, Fırat küskün akarak…

Alır gider başını el bile sallamadan… Uyanın yüce dağlar onları el almadan…

Kuruturken bendini, sizleri uyutanlar… Uyutanlar su diye size toz sunacaklar… Akarsa üstünde Fırat, vadedilen toprağın…

Uyanın yüce dağlar, yeter artık, uyanın… Çoruh, Aras ve Fırat’ın derdi nedir? Anlayın!…

Şiir: Mehmet Dumlu AYDIN

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Hasan Ğüney 05 Ocak 2021 15:59

    Çok güzel...şehrimin düşünen donanımlı adamı..

  • Vatandaş 14 Aralık 2020 13:29

    Ormanların varlığı yağmurun yağışını minimal düzeyde (%4-5) etkiler. Dumlu dağlarına 100 binlerce ağaç dikilmesi teklifi yerindedir. Kısa vadede yapılması gereken tasarruf tedbirlerini artırmak (yağan yağmuru veya kar'ı kanalizasyona aktarmak yerine çatılarda depolarda biriktirmek, erzurum bandında söylemek gerekirse boşa akan çeşmeleri kapatmak, çeşmelerden araba halı yıkamaların önüne geçmek, belediyelerce su fiyatlarını fahiş fiyatla zam yapılmasını sağlamak)