Haber Girişi : 27 Kasım 2013 10:54

DOSTUN KALEMİNDEN ERZURUM

DOSTUN KALEMİNDEN  ERZURUM

Erzurum’da yayla havasının insana huzur ve canlılık veren yaz mevsimini yaşadığımız günlerdi.

Ülkenin çoğu bölgesinde insanların kavurucu sıcakların etkisiyle bunaldıklarına dair haberleri gazetelerden okurken, serin havanın verdiği keyif ile iş yerimde çayımı yudumluyordum. 

Şehirde bir elin parmakları kadar az kalmış yerli ailelerden olan Erzurum Noter Odası Başkanı Hale Hanım ve beraberindeki bayan arkadaşı içeri girip selam verdiklerinde keyfim bir kat daha artmıştı.

Hale Hanım’ın Kahramanmaraşlı olan arkadaşı Sabahat Küpelikılıç Hanımefendi ile tanışıp, şehir üzerine derin bir sohbete başlamıştık.

Sohbet esnasında Sabahat Hanım’ın entelektüel bir cumhuriyet hanımı olduğunu hissetmem, Erzurum ve Erzurumlular hakkındaki görüşlerini duymam, tabir yerindeyse beni gururlandırmıştı.

Sabahat Hanım şehre bizim bakmadığımız pencerelerden bakmış ve bizim farkında olmadığımız yönlerimizi çok iyi yakalamıştı.

Sabahat Hanım’ın tespitleri o kadar yerindeydi ki o anda aklıma şairin; “Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler” mısrası geldi.

Biz ne kadar şehrimizi tanıyorduk? Bizim görmediğimiz veya farkında olmadığımız özelliklerimiz nelerdir? Gibi soruların cevaplarını Sabahat Hanım’ın tespitleri çok güzel izah ediyordu.

Şehrim hakkında böyle güzel intibalar ve düşünceler taşıyan Sabahat Hanımla tanışmam beni çok mutlu etmişti.

Hale Keskinler Ataman ile geçmişe dayanan sağlam bir arkadaşlığı olan Sabahat Hanım, Erzurum’dan ayrıldıktan sonra düşüncelerini kaleme almış ve güzel bir makale ortaya çıkarmış.

“Dost Gözünde Erzurum” isimli bu makaleyi okuduktan sonra, bu yazıyı hemşehrilerimle paylaşmak düşüncesi benim için görev olmuştu.

Bu münasebetle; kendilerinden almış olduğum izinle bu güzel düşünceleri siz okurlarımın bilgisine sunuyor ve bu içten yaklaşımlarından dolayı Sabahat Hanımefendi’ye dadaşlar adına teşekkür ediyorum.  


DOST GÖZÜNDE ERZURUM


Erzurum’u coğrafya derslerinden sonra Hale Keskinler Ataman ile tanıdım. Marmara üniversitesi Diş Hekimliği öğrencisi olan ablam Selma’nın,  İstanbul Üniversitesi Hukuk fakültesi öğrencisi olan  Hale ile  1972 yılında başlayan  oda arkadaşlığının  derin bir dostluğa dönüşerek bu günlere kadar gelebilmesi yurt ortamının gerektirdiği yoğun paylaşım ve çok fazla ortak müştereklere sahip olmanın sağladığı bir sonuç olsa gerek. Derslerinin devam zorunluluğundan dolayı benimle ilgilenemeyen ablamın  yerine, derslere devam zorunluluğu olmayan  ablamın arkadaşı Hale’ nin;  ürkek bir kedi gibi olan benimle ilgilenmesi     kendisine   gerçek bir abla sevgisi ile  bağlanmamı sağladı.

Böyle başlayan arkadaşlık öykümüz, Maraş-Erzurum hattında  ailece  gerçekleştirilen  ziyaretlerle pekişirken, Erzurum’u her yönü ile de tanımış oldum. Yaptığım 3. ziyaretimde  bu eşsiz beldeyi  önceki yaptığım ziyaretlerden daha farklı  bir gözle gözlemlemeye çalıştım. Özellikle ilk geldiğimde insanlarının sıcaklığı, samimiyeti ,misafire ve yabancıya karşı ilgisini çok dikkat çekici  bulmuştum. Temmuz ve ağustos aylarına rastlayan 1. ve 2. ziyaretlerim,  Kahramanmaraş’ın sıcağından  sonra  Ülkemin en güzel platosu üzerine kurulu bu güzel şehirde gerçek bir yayla tatili olmuştu bizim için. Memleketinin her yönden iyi bir  temsilcisi olan Hale ablam, Erzurum’ u tüm özellikleri ile tanıtacak şekilde bizleri ağırlamıştı.   Bu Eylül ayının ilk haftasında gerçekleşen 3. ziyaretimde,   karlı  kışı  ile ünlü bu şehrimizin sonbaharını da yaşadım. Tüm güzelliği ile sergilediği sonbaharına eklediği limonta gibi havası endişelerimi boşa çıkardı ve ben üşümeden çok güzel bir  yayla tatili daha yapmış oldum..  

“Bir bölgenin  coğrafya ve  iklim koşullarının yarattığı çevre  şartları kalıtım unsurlarını etkiler”   şeklindeki bilimsel gerçeğinin en güzel örneğini sergilercesine Zor coğrafya ve ağır iklim koşullarının etkisi   Erzurumlu yu ‘dadaş’ yapmış. Dadaş ın anlamında yer alan  özelliklerin tümünü,  insanlarla yaptığınız iletişimlerde  rahatlıkla    gözleyebiliyorsunuz. Kültürümüzde var olan misafir kutsiyetini tatlı dilleri, samimi yaklaşımları, doğallıkları ve güzel ikramları ile süsleyerek Erzurum’a has, insanı kendine ayrıcalıklı hissettiren bir misafirperverlik   anlayışı  oluşturmuşlar.   

Misafirlerine karşı yapılan bu ayrıcalıklı yaklaşım, Erzurum’da misafir olmayı çekici kılan güzel bir özellik. Buna eklenebilecek o kadar çok özelliği var ki, son yıllarda yapılan yatırımla kış turizminin merkezi durumuna getirilerek kar çilesi, kar mutluluğuna dönüşmüş. İlin sembolü durumundaki Palandöken dağında sıralanmış turistik tesisler, yılın  her mevsiminde  konforlu dinlence sunacak güzellikte.  Sahip olduğu tarihi eserler şehrin tarihi kişiliğini  çok güzel anlatırken,  Var olan  yatırları ve kümbetleri ile  geçmişten günümüze Erzurum halkının muhterem şahsiyetler olduğunu vurgularken, inanç turizmi için de keşfedilmeyi bekliyor adeta.

Şehir  merkezinde yer alan Yakutiye Medresesi, Çifte minare, Lalapaşa Camii,  Kapalıçarşı,  Kongre binası,  restore edilerek müze ve restoran olarak kullanılan eski Erzurum evleri Erzurum’un tarihi kişiliğini yansıtıyor adeta.  Türkiye’nin sayılı Üniversitelerinden birini de bünyesinde bulunduran bu güzel şehrimiz elbette sadece  bu saydıklarımızdan ibaret değil.  Yakın ilçelerde gördüğüm güzelliklerin çok fazla bilinir olmamasının şehrimiz ve bu güzelliklerden haberdar olmayan insanlar için kayıp olduğunu düşündürüyor insana.  Tortum civarındaki kiliseler ve orada gördüğüm Gürcü turistler, gelecekteki turizmle dolu günlerin  habercisi gibiydi. Tortum şelalesine gitmek üzere   tortum gölü sahil boyunca yapılan yolculuk,  adrenalin salgısını tavan yaptıran heyecanlı bir zaman dilimiydi.   İspir ilçesinin Erzurum’dan farklı rakımının sağladığı daha yumuşak ikliminin  sağladığı zengin  bitki örtüsünün; doğal ve sağlıklı   sunumları,   doğal beslenmenin çok önemli olduğu günümüzde, çalışkan İspirlilerin maharetli ellerinde  ekonomik değere dönüşmüş.

Turizmin son günlerde en önemli kolu olmaya başlayan gurme turizmine hizmet edecek çok  güzel ve zengin ama sadece kendilerinin haberdar olduğu  bir ‘Erzurum mutfağı’ var. Doğunun Paris’i  olarak anılan  Erzurum’umuzun,zengin Türk mutfağına katkıları ne yazık ki fark edilmeyen bir gerçek.. İklim ve ulaşım zorluğunun sebep olduğu nedenlerden dolayı, sadece tahıl ve ete dayalı bir mutfak olarak biliniyor. Oysa  konuşlandığı platoda var olan dağlar ve ovaların zengin florasında yer alan her türlü yenilebilir otların, başıboş otlayan, yani yürüyen hayvan etiyle yapılan yemekleri sağlık ve lezzet açısından kusursuz nitelikte. 

Doğal şartlarda yapılan hayvancılığın sağladığı  avantajla Erzurumlu belki de dünyanın en lezzetli etini tüketiyor. Eti tüketirken baharat kullanmamaları size ilginç gelebilir, ama etin tadına baktıktan sonra  “et böyle  daha lezzetliymiş” diye düşüneceksiniz. Yaz mevsiminin bahar özelliğinde olması nedeniyle zengin florasında yer alan yenilebilir otların ilkbahardan sonbahara her dem taze olarak bulunabilmesi de  dikkatlerden kaçmıyor. Trabzon’a yakınlığının taze balık tüketimini kolaylaştırması da  ayrı bir şans  olmuş.   En güzeli soğuk iklimde yetişebilen lahananın  incecik düzgün yaprağı ile yapılan lahana sarmasının tadı, yediğim diğer sarmalarınkinden çok farklıydı.  Türk mutfağında çok da   ciddiye  alınmayan şalgam; yumrusu ve yaprakları ile  ayrı ayrı lezzetli yemeklere dönüştürülmüş ve  ‘şalgam aşa girince yağ oldum sanır’ deyimine nazire yaparcasına  bu zengin mutfakta yerini  almış.  Salamura halinde tüketilen   Çağşır otu, taze Antep fıstığı aroması ile   tat duyusunu şenlendirirken, lifli yapısı ile de sindirim sisteminin ilacı niteliğinde olduğundan   mutlaka bilinirliği olması gereken bir çeşit. Türk  mutfağının vazgeçilmesi toyga çorbası,  belirgin bir farkla  Erzurum mutfağında  ayran çorbası olarak sunulmakta.   Eşsiz  güzellikteki sade yağı ile hazırlanan aş otlu sosu ve mink köfteleri; benzerlerinden ayıran  birer özellik olmuş bu çorba için.  Mantıdan su böreğine hamur işlerinin en özenle hazırlanmış bildik ve bilmedik çeşitlerini yine bu mutfakta bulacağınızı söylemem gerek. Kadayıf dolması ile başlayan tatlı listesi  ise, tatlı severlere bol çeşitli seçenek sunmakta. Tarihin derinliklerine uzanan zengin bir mutfak kültürünü burada anlatmanın imkansızlığı ile Erzurum mutfağının keşfedildiğinde gurmeler  için iyi bir deneyim olacağını belirtmek isterim.

3 Deniz seviyesinden 1900 metre yüksekliğinde  bir plato da olan şehir merkezinde bile  kendinizi bulutlara daha yakın hissediyorsunuz. Yaklaşık 3300 m. yüksekliğndeki Palandöken dağında ise uzansanız eliniz dünyanın tavanına değecek gibi oluyor.  Gökyüzüne  yakın olmanın sağladığı özgürlük hissi insanda ayrı bir mutluluk kaynağı  sanki. Yüksekliğin sağladığı  bu özgürlük  dışardan gelen bizler için sade bir hissiyat oluştururken. Erzurumlu için  yaşam biçimi olmuş. Öyle ki  lafı eğip bükmeden gerçekleştirdikleri sohbetlerindeki açık sözlülükleri, Zeka pırıltısı ile dolu yüzlerce Erzurum fıkralarının ortaya çıkmasının nedenidir herhalde.

Dikkat çekici ayrı bir güzellik de  Güneşin batışı ile gökyüzünün aniden kararmaması.  Batıdan doğuya doğru  kızılın tonlarından, açık gri tonlarına, açık  maviden  muhteşem bir gece mavisinin de yer aldığı  lacivert tonlarına, koyu griden nihayet siyaha doğru ışık tayfı olarak isimlendirebileceğim  muhteşem bir renk skalasına başka bir yerde rastlanır mı? Bilmem ama, sadece bu doğal güzelliği bile izlemek  insan ruhunda güzel duygular uyandıran farklı bir özellik. Bu orijinal oluşum, güzel bir turizm metaı olamaz mı  acaba?

Son yıllarda yapılan kış oyunları  vesilesi ile  yapılmış spor tesisleri ile  kış turizminin başkenti durumundaki Erzurum’un, kültür, tarih, inanç ve gurme turizminin başkenti  de olabilecek bu güzelliklerinin tüketime arz  edilmesi için  Erzurum halkı ve yetkililerin ellerinden ne geliyorsa yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü  meraklısı için bu güzellikleri gidip görememek  kayıp, Erzurum ve ülkem için ise ekonomik kayıp. Her yönüyle anlatmanın  bir iki sayfayla ile mümkün olamayacağı  özelliklere sahip bu güzel ilimizin, tüm  güzellikleri ile tanıtılıp, yerli ve yabacı turistlere yönelik bir çalışma yapılması ile, mevcut değerlerinin ekonomik değere dönüşmesi; yöre  halkını mutlu edecek çok güzel sonuçlar doğurur.  

Böyle  bir belde insanı  ,Erzurum’un en iyi temsilcisi  ablam  Hale Keskinler Ataman ve  eşi Ferhan Ataman’a samimi dostlukları için teşekkür ederken, bu güzellikleri ülkeme bahşeden güzel Allah’ıma da şükrediyorum.   

Sizleri de coğrafi yapısı ve sosyal dokusu  ile   Erzurum’a  kardeş kadar benzeyen  Kahramanmaraş’a bekliyorum. Sevgi ve en iyi dileklerimle   hoşça kalın efendim.                                                                                                               Sabahat KÜPELİKILIÇ