Haber Girişi : 09 Mayıs 2014 09:28

DARDA KALINCA

DARDA KALINCA

Ebü Abdurrahman, Abdullah bin Ömer İbni’l-Hattab’ınrivayetine göre, Peygamber aleyhisselam’ın şöyle dediğini işittim demiştir.

"Sizden evvel geçenlerden üç kişi yola çıktılar. Geceyi geçirmek için bir mağaraya girdiler. Derken dağdan bir taş düştü ve mağaranın önünü kapattı. Bunun üzerine şöyle dediler: "İyi amellerimizle dua etmekten başka bizi buradan hiç bir şey kurtaramaz." İçlerinden biri:

- Allah’ım! Benim çok ihtiyar bir annem ve babam vardı. Onlardan önce ne çocuklarıma ne de hayvanlara bir şey içirmezdim. Günün birinde odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Onlar uyuyuncaya kadar dönemedim. Akşam kahvaltılarını hazırladım; fakat onları uyumuş buldum. Onları uyandırmağı ve onlardan evvel ailece akşam sütü içmeği hoş görmedim. Çanak elimde olduğu halde onların uyanmalarını bekledim. Nihayet sabah oldu. Çocuklar açlıktan ağlıyorlardı. Derken annem, babam uyandılar ve akşam sütlerini içtiler.

Allah’ım! Eğer bunu senin rızan için yapmış isem bu taştan çektiğimiz belayı bizden uzaklaştır” dedi.

Taş bir parça açıldı. Lakin çıkılacak gibi değildi.

İkincisi şöyle dedi: - İlahi! Amcamın bir kızı vardı ki, onu herkesten ziyade seviyordum. (Bir rivayete göre; Bir erkek bir kadını ne kadar sevebilirse, ben de o kadar seviyordum) Onunla birlikte olmak istedim; lakin teklifimi kabul etmedi. Bir kaç sene sonra bir kıtlığa uğrayınca bana başvurdu. Kendisini bana teslim etmek şartıyla yüz altın verdim. Kabul etti. Bu suretle fırsat elverince (diğer bir rivayete göre, cinsi bir muameleye başlamak üzere iken):

"Allah’tan kork da haksız yere mührümü bozma" dedi. Ben de Allah’tan korkarak, bu çok sevdiğim kadından uzaklaştım. Verdiğim altınları da ona bıraktım.

Allah’ım! Eğer bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmış isem, içinde bulunduğumuz belayı üzerimizden gider” diye yalvardı.

Mağaranın kapısı bir parça daha açıldı; yine çıkılabilecek derecede değildi.

Üçüncü şahıs da şöyle dedi: - Allah’ım! Ücretle amele tuttum ve ücretlerini verdim. Lakin biri, ücretini almadan, bıraktı gitti. Onun ücretiyle hayvanlar satın aldım. Onun nam ve hesabına mal çoğaldı. Bir müddet sonra o adam yanıma gelerek:

- Ücretimi ver, dedi. Ben de: - Şu gördüğün deve, öküz, koyun, senin ücretinden çoğaldı. Al götür, hepsi senindir.” dedim. Adam, - Ey Allah’ın kulu! Benimle alay etme, dedi. - Seninle alay etmiyorum, hakikati söylüyorum, dedim. Bunun üzerine malları aldı, hepsini sürüp götürdü.

- İlahi! Eğer bunu senin rızan için yapmış isem, içinde bulunduğumuz bu belayı üzerimizden def et, dedi,

Taş mağaranın ağzından kaydı. Onlar da hep birlikte çıkıp yürüdüler. (Riyazü’s-Salihîn, Buhari ve Müslim)

Evet, Allah kimseyi darda bırakmasın. Ama iyilikler yapmaya, hatta iyiliklerde yarışmaya devam edelim. Bir gün bakarsınız karşımıza çıkar. Hele ana ve babamıza öf bile demeyelim.

Bakınız Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri şöyle der:


Ey aziz! Edep ehli demişlerdir ki, babası ve anası hayatta olan kimsenin, onlara karşı olan edebi ve sohbetlerindeki şartı on beştir:

1. Sözlerini dinlemek.

2. Emir ve isteklerini yerine getirmek.

3. Onlardan izinsiz oturmamak.

4. Onlar içeri girince ayağa kalkmak.

5. Yolda onların önünden yürümemek.

6. Sesini onların sesinden yüksek yapmamak.

7. Onları, isimleri ile çağırmamak.

8. Çağırdıklarında, gidip buyurun demek.

9. Hizmetlerini çabuk görmek.

10. Rızalarını almakta gayretli ve haris olmak.

11. Hürmet etmek

12. Onlara, yaptığı iyilikleri söylememek, başlarına kakmamak.

13. Onlara hiddetle bakmamak.

14. Yüzlerine karşı yüzünü ekşitmeyip, güler yüzle ve tatlı sözle gönüllerini almak.

15. Emir ve izinleri olmadıkça gurbete, sefere gitmeyip, yanlarında kalmaktır.