Türkiyenin Rusya tarafından üretilen S-400 savunma sistemini satın almasının nelere yol açabileceği, Türkiyeye ne gibi getirileri olabileceği ve Türkiyeden neler götürüleceği aylardır tartışılan bir konu.
Konunun içeriğine yönelik ilginçliğin yanında söz konusu tartışmaları özgün kılan özellikle savunma teknolojisi-stratejileri çalışan akademisyenlerin dönüp dolaşıp Türkiyenin niçin böyle bir adım attığına cevap bulamıyor olmasıdır.
S-400 savunma sisteminin alınmasına cevap bulamayan akademisyenlerin argümanları ise şu ana dek herhangi bir Türk yetkili tarafından açıklığa kavuşturulmuş değil. İlk olarak, S-400 ismi verilen program, Rusyanın Soğuk Savaş döneminden beri geliştirmeyi sürdürdüğü füze odaklı savunma sisteminin 4. neslini teşkil etmekte. Rusya S-300 teknolojisinin büyük bir bölümünü korurken üzerinde değişiklikler yaparak S-400 sistemini geliştirmiş bulunmakta; ancak sistemin teknik gelişmeleri tamamlanmış değil, hâlâ denenen, testlerden geçen bir sistemden söz edildiğini unutmamakta fayda var.
Teknik soru işaretlerine karşılık bir an için S-400ün sistem olarak, son derece gelişmiş olduğunu ve savunma alanında Türkiyeye büyük avantajlar sağlayabileceğini kabul edebiliriz; o halde ikinci adımda sorulacak soru, Türkiyenin bir NATO ülkesi olarak benzer teknolojiler ABD veya Avrupa menşeili ülkelerce de üretilirken niçin Rusya ile böylesi bir anlaşma yoluna gittiğidir.
Bu soruya bir çırpıda verilen cevap, Türkiyenin askeri gücü ve teknolojisi bakımından NATOdan ve dolayısıyla ABDden bağımsız hale gelmek istemesi, milli bir savunma sistemi kurmak istemesidir. Bu istek yalnızca Türkiye için değil; Türkiye gibi dört bir tarafı savaşlarla, karışıklıklarla çevrili ve çok hassas bir dış politika izlemesi gereken her ülke için son derece anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir gerekçe. Lakin bu gerekçe; Türkiyenin, ABDden bağımsız hale gelerek dış politikada karar verme mekanizmasını güçlendirmek isterken neden kendini Rusyaya bağlı hale getirecek bir adım attığını açıklamamakta. Bir diğer ifadeyle Türkiyenin bu adımı, savunmada bağımsızlık mücadelesinden ziyade bağımlılığın el değiştirmesi niteliği taşımakta. Zira Rusyadan savunma sistemi satın almanın Rusya ile aramızdaki meşhur domates ihracatına benzemeyeceğini yinelemeye gerek yok. S-400 sisteminin teknolojisi, ulaşabileceği istihbarat kaynakları Türk yetkililer için bir kara kutu. Diğer bir deyişle; Rusya, Türkiyeye S-400ün teknolojisini değil yalnızca materyalini satmakta. Hal böyle olunca sistemin içinde yer alan radar sisteminden tutun da teknolojinin Türkiyeye entegrasyonu için Rus yetkililerle yapılacak anlaşmalara kadar Türk savunma sistemlerinin şimdi ABDye karşı olduğu gibi S-400 ile birlikte Rus müdahalelerine karşı açık ve kırılgan hale gelmesi söz konusu.
İncelemenin devamlılığı için Türk dışişlerinin bizim göremediğimiz birtakım derin hesaplarla savunma sistemlerimizi Rusya ile yakınlaştırmayı daha doğru bulduğunu kabul edelim, yine de cevaplanamayan sorular varlığını korumakta.
Türkiye, Rusya ile böylesi bir yakınlaşmanın ardından ABD ile ilişkileri özellikle NATO müttefikliği noktasında askıya almayı mı düşünmekte?
Türk yetkililerce devam edeceği söylenen ABD ile yapılan F-35 anlaşması Türkiyenin bağları tamamen koparmaya niyetli olmadığını göstermekte. Öte yandan Pentagon sözcülerinin açık söylemlerine göre, Türkiyenin S-400 sistemini kullanması ileTürkiyeye F-35 satışlarının ABD kongresinden geçmesi mümkün olmayacak. Yani, Türkiyenin savunma gibi hassas bir konuda hem Rus, hem ABD teknolojisini kullanmasına iki tarafça da müsaade edilmeyeceği açık. Üstelik objektif olarak bakıldığında, Rus teknolojisinin stratejik bir NATO müttefiki olan Türkiyenin ve dolaylı olarak NATOnun sistemlerine giriş yapabilecek olması, ABD açısından haksız bir istihbarat kaygısı değil. Bu bakımdan Türkiye kimileri tarafından tamamlanmış olarak görülen S-400 sistemi anlaşmasını hayata geçirdiği takdirde savunma noktasında ABDden ve NATOdan büyük oranda kopmaya hazırlıklı olmalıdır.
Son olarak sorulabilecek ve cevabını yine bilmediğimiz bir soru, Türkiyenin Moskovaya niçin böyle bir iyilik yaptığıdır. The Moskow Timesda yayımlanan bir köşe yazısına göre; Rusya, tek bir kurşun sıkmadan, tek bir tankını harekete geçirmeden yahut bir siber saldırı adımı dahi atmadan, Türkiye ile varılan anlaşma sonucu NATOnun birliğini bozma konusundaki en sağlam adımını atmış bulunmakta, bir de üstüne 2,5 milyar dolarlık bir gelir sağlamaktadır.
Türkiyenin kendi çıkarları için neden böyle bir adım attığının cevaplanamamasının yanında bir de Rusyanın çıkarlarına böylesine hizmet eden bir adımın neden atıldığı da benim açımdan cevaplanamayan ve sizlerin takdirine bıraktığım bir sorudur!