BİZ KİMİZ?  

Bu başlık Amerikan yurttaşı Yahudi asıllı Samuel P. Hungtinton’un Türkçe ’ye çevrilen Biz Kimiz: Amerikan’ın Ulusal Kimlik Arayışı eserinin adıdır. 

 Bu başlıktan hareketle yazımda “Biz Kimiz” sorusuna cevap arayacağım.   Bir kimlik arayışını değil, tarihi bir belgeyle çok zor şartlarda bir milletin yeniden doğuşunu ve kim olduğunu ortaya koyacağım.  

İnsan her şeye ad verendir. İnsanın ad verme yeteneği doğuştan gelir. Hayvanlar adlandırma yapamazlar.  

Kuran’da  “ad verme” Bakara Suresi 31-33 ayetlerle ortaya konur.  

“Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru sözlü iseniz şunların isimlerini Bana söyleyin!” dedi. Melekler: “Seni yücesin! Senin öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Bilen Sensin, Bilge Sensin” dediler. (Allah:) “Ey Âdem! Onlara şunların isimlerini söyle” dedi. ( Âdem nesnelerin) isimleri onlara bildirince, (Allah: ) Ben size; Ben göklerin ve yerin gaybını bilirim; ayrıca sizin açıkladığınızı da gizlemekte olduğunuzu da bilirim» dememiş miydim?” dedi.  

Kur’an’da özetle Allah,  Âdem’e varlıkların isimlerini öğretti. Âdem de Meleklerin yapamadığını yaparak ad vermeyi öğrendi.   

Tevrat’ta ise ad verme olayı Yaratılış Babında şöyle anlatılır:  

19 RAB Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki kuşların, hepsini topraktan yaratmıştı. Onlara ne ad vereceğini görmek için hepsini Âdem’e getirdi. Âdem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı. 

20 Âdem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara ad koydu. Ama kendisi için uygun bir yardımcı bulunmadı. 

21 RAB Tanrı Âdem’e derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. 

22 Âdem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdem’e getirdi. 

23 Âdem, "İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, 

Etimden alınmış ettir" dedi, 

"Ona 'Kadın/Nisa ' denilecek, 

Çünkü o adamdan alındı." 

20 Âdem karısına Havva adını verdi. Çünkü o bütün insanların anasıydı. 

Burada da Âdem varlıklara ad verdi. Eşinin adını Havva koydu denmektedir. 

Bu karşılaştırmalı bilgilerden sonra birisine sen kimsin dediğimizde, kendi niteliklerini belirtmeye ve açıklama çabasına girer.  Bir diğer ifadeyle kendisini başkalarından ayıran temel özellikleri, ayırt eden yaşantıları,  iyi ya da kötü yanlarını tarife ve tanımlamaya başlar.  

“Biz Kimiz”  sorusunu kendimize sorduğumuzda cevaplamak için düşünür, başlarız tanım yapmaya.  

Balkan, Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşlarından sonra Türk Milleti’nin ne durumlara düşürüldüğü ve kim olduğu sorusuna cevabı Hamidâbâd /Isparta Sağlık Müdürü Dr. Besim Zühdü Bey’in 1922’de yayınlanan Hamidabad Sancağı adlı eserinden vereceğim. 

 Bu eserde “Biz Kimiz” sorusuna verilen cevap tarihi delillere dayalı, düşündürücü ve sorgulayıcıdır.  

“Son otuz kırk sene zarfında Anadolu evlatları kendilerine bir mezar-ı âdem/mezarları dahi bilinmeyen Balkan şahikalarında/yüksek dağ tepelerinde, Arnavutluk derinlerinde, Yemen çöllerinde aralıksız didinir, çırpınır, parçalanır ölür. Bakiye-i suyufdan /kılıçtan kurtulan/kılıç artığı ancak sekiz on sene sonra bitap/ yorgun, hasta ve sakat bir halde kimsesiz yurtlarına dönebilirlerdi. Bugünkü Nesil İşte Bu Hasta Dirilerin Malul/Sakat, Hasta ve Yorgun Olan Evlatlarıdır. O evlatlar ki ratıp /nemli bir kulübede, çıplak bir halde bir parça kuru arpa veya çavdar ekmeği yiyerek bir tas ayranla maddi ve manevi bir sükûta/hayal kırıklığına bir de nezafeti âdem-i riayet/temizliğin yokluğu yüzünden zuhur eden hastalıklar; emraz- sarie /bulaşıcı hastalıklar ve zühreviye/frengi, belsoğukluğu gibi cinsel ilişkilerle bulaşan hastalıkları, Anadolu için daima bela olan sıtma da buna ilave edilirse Anadolu Türkü’nün ne gibi şartlar altında yetiştiği anlaşılabilir.” 

Hülasa; “Biz Kimiz” sorusuna cevap ararken bu tarihi belge bize yol gösterdi, hamasi duygulardan uzak fotoğrafı doğru çekti.  Yine bu belge Çanakkale’nin, Sarıkamış’ın, Millî Mücadele’nin ne anlama geldiğini, Türk Milleti’nin hangi askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel badirelerden atlayarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğunu da ortay koydu. 

Bu vesileyle 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 107’nci gününüzü kutlar,  en kıymetli değer olan canlarını vatan için bağışlayan şehitlerimizi rahmetle anarım. 

Yaralandığım eser: Zübeyir Saltuklu, Cumhuriyet’in Nezafeti. Fenomen Yayıncılık, Erzurum, 2019.  

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.