Haber Girişi : 19 Eylül 2016 00:57

BİLİŞSEL ÇELİŞKİ KURAMI ÇERÇEVESİNDE 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ...

BİLİŞSEL ÇELİŞKİ KURAMI ÇERÇEVESİNDE 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ...
Bir cemaat, cemiyet, tarikat; sosyolojik manada bir "grup" içindeki insanlar, yanlışları gördükleri halde neden o yapı ile irtibatlarını kesmezler?
Neden kararlarını (tartıştıktan, müşavere ettikten sonra) kendi zekâlarına dayanarak vermezler de kurtarıcıların uzaktan kumandalı zombisi olurlar? 
***
Önceki yazımda "Paşalar çavuştan neden emir alıyor?" sorusuna cevap ararken  Victor Hugo'nun 'Gülen Adam' (The Man Who Laughs)' adlı romanından bir alıntı yapmıştım. 
Ayrıca, büyük yazar Cengiz Aytmatov'un 1980 yılında yazdığı "Gün Olur Asra Bedel" adlı eserinde, Kırgız destanlarından yararlanarak güncelleştirdiği bir kişilik olan "Mankurt" tipinden söz ederek konuya bir nebze değinmiştim. 
*** 
O yazıda erbabınca malum "Bilişsel Çelişki Kuramı" üzerinde de duracaktım, yer dar geldi! Kısmet bugüneymiş.
*** 
Kuramın orijinal adı, Cognitive Dissonance; müellifi ise ABD'li sosyal psikolog Leon Festinger...
Kuramla alakalı bol kaynak mevcut. 
Çok sayıda makale var, internet ortamında da bir hayli malumata erişmek mümkün.
Genel bir derleme yapayım dedim, klasör-kilerim doldu taştı.  
Yazısından notlar aldığımız Sn. Onur Çoban ve diğer yazarlara teşekkürlerimizi iletelim. 
*** 
1957'de ortaya konan, insan algılarını açıklama ve davranışlarının kaynağını öğrenme amacını güden teoriye göre insan davranışlarındaki temel kavram "biliştir". 
Biliş'i, bilme eylemi, farkında olma eylemi ve yargı yetisi gibi kavramlarla açıklayabiliriz.
***
İnsanlar, bilişsel planda çelişki yaratan biliş, duygu ve davranışlardan kaçınırlar.
Biliş unsurları arasında bir tutarlılık oluşturmaya ve mevcut tutarlılığı korumaya çalışırlar.
***
Mensup ve sempatizanlar, ortaya bir çelişki çıkarsa azaltılmasını çeşitli yollardan sağlamaya çalışırlar.
***
İlk yol, çelişen unsur sayısını azaltmak veya uyuşan unsur sayısını artırmaktır.
***
İkinci yol, uyuşan unsurların önemini artırırken çelişen öğelerinkini azaltmaktır. 
***
Üçüncü yol, bu iki yolu birlikte kullanmak olabilir.
***
Kuramda şu hususun altı önemle çiziliyor:
Kişi, davranışlarını ve düşüncelerini değerlerine göre belirler. 
Bu değerler; inançlar, tutumlar ve ihtiyaçlar olabilir. 
Zamanla veya çevresel faktörlerle edindiğimiz tüm bu değerler kişiliğimize yön verir.
***
Kişiler zaman içinde, edindiği değerlere tezat oluşturabilecek bir takım veriler, gelişmeler ve olaylarla karşılaşabilirler.
Bu veriler, kendi varsayımlarıyla çelişirse, bilişsel çatışma yani "bilişsel çelişki" oluşur.
***
Kuramı açıklayanlar şu örneği hep verirler: 
Diyelim ki bir kadın âşık olduğu adamı uzaktan tanımaktadır. Aşkın gözü kördür ya; kadına göre adam "mükemmeldir."
Gerçekten de uzaktan bakıldığında oldukça "iyi" bir kişidir. 
***
Ancak sonradan bu adamın, aslında bir kiralık katil olduğu ortaya çıkar.
Bu durum, haliyle çevre ve aşık olan kişide yıkıcı bir sonuç doğurur.
Normal şartlarda "kiralık katil" olduğu bilinen bir kişi "kötü" kabul edilir.
Örneğimizde de olay duyulduğu an, çevre ondan olumsuz bir şekilde bahsedecektir.
Bu durum karşısında; kadın, bir bilişsel çelişkiye düşse de aşkı  devam edecektir.
Ancak önceki düşünceleri ve şu anki duyguları, gerçekle uyumsuzluk gösterecektir.
Kadın, önce bir çelişkiye düşse de, zamanla bunu atmaya başlayacak; hala adamın iyi olduğunu düşünecektir.
Hatta belki eskisine göre daha iyi!!! 
*** 
Festinger, bu davranışları incelerken kadının neden hala âşık olduğunu değil, neden hala adamı "iyi" olarak gördüğünü sorgular.
Kötü bir kişi hala sevilebilir ancak "kötü" olduğu bilinen bir kişi, hala "iyi" kabul edilebilir mi? 
Bir zoom yapıp, kanlı darbenin melun ve mefluç beynini hala "iyi" kabul edenlere ibretle bakın!
***
Çok sayıda olay, çok sayıda kötünün iyi kabul edildiğini gösteriyor.
Yıllarca büyük emeklerle aşılanan aşırı inanç ve güven, kusur örtücü at gözlüğüne dönüşüyor. Hatta kusuru arındırıp,  meziyet haline getiriyor.
O yaptıysa bir hikmeti var durumları...
*** 
Bu ve buna benzer davranışlar, karşısında  gerçeklere karşı duruş sergileyebilir insanlar.
Kişiler, kendi inançları için sonradan ortaya çıkan uyumsuzlukları kabul etmeme eğilimi ve iradesini gösterebilirler.
***
Eğer bir konuya tamamen inanıyorsak, zamanla onun yanlış çıkmasını istemeyiz.
Yanlış bir durum somut olarak ortaya çıksa bile inanmayıp tevil etme çabasına girişiriz.
***
İşte tam bu noktada gerçeklerle yüzleşmekten ya kaçarız, yahut ona karşı koyarız.
***
Gerçeği eğer, büker,  kendi sanal ve algısal hakikatimizi oluştururuz. 
Ve giderek bu yapay gerçeğin mümini oluruz.
***
Kurama göre, insanlar veya toplumlar inandıkları şeylere karşı gelen konulara ve kişilere saldırma eğilimindedir.
Bunu yaparken farklı metotlar denerler.
Örneğin, "karşı görüş" hiç var olmamış gibi davranırlar. 
Onu duymamazlıktan gelirler. Böylece uyumsuzlukla yüzleşmez ve bir nebze olsun kendini kandırmaya devam ederler.
Ancak bunu yaparken o kadar başarılıdırlar ki, bunun bir kandırma olduğunu fark etmezler.
***
Diğer bir yöntem ise, "ne olursa olsun" değerlerin savunulmasıdır.
Bunun için saldırgan bir tavır alır kişiler, karşıt görüşü sadece çürütmek istemez onu yok etme arzusu da duyarlar.
Çünkü bu kendilrine yapılmış bir saldırıdır.
***
Örneklerle açıklamaya çalışalım: Sigara içen bir kişi sigaranın sağlığa zararlarını bilir.
Hatta bunun öldürücü boyutta olduğunu da kabul eder. 
Sigara içen kişi bir doktor olsun. Bu durumda doktorun tüm bu zararları bilmemesi imkânsızdır. Peki, neden hala sigara içmektedir?
Bunu, Bilişsel Çelişki Kuramı'na göre, ihtiyaçlarını "gerçeklere karşı göstermesi" olarak açıklayabiliriz.
***
Doktor, sigara içerken karşıt görüşü yok saymaktadır.
Hatta belki bundan bahsedilmesini bile kendi bilinçaltında yasaklar.
Sigara içenlerin çoğu, bu durumda hemen karşı görüş öne sürerler. 
Onların verdiği örneklere göre, sigara içip de yıllarca yaşayan insanlar olmuştur. 
Belki bir yakınları sürekli sigara içmekte ama hasta olmamaktadır. 
Oldukça tanıdık gelen bu karşıt görüş saldırıları, bilişsel çatışmanın bir ürünüdür.
***
Zamanla bu kişiler, bilimin yanıldığını sigara içmenin bir zararının olmadığını söyleyeceklerdir.
***
Model, sosyolojik manada birer "grup" olan bir cemaate veya tarikata da uyarlanabilir.
***
Bir kişinin inandığı cemaat lideri yahut şeyhin diyelim ki gayrimeşru işler yaptığı ortaya çıksın.
Bu kişi büyük ihtimalle, cemaatini, tarikatini değiştirmeyecektir. 
Şeyhine, hocasına, önderine, liderine kusur atfetmeyecek; "Mutlaka bir makul nedeni vardır" diyecektir. 
***
Peki, ama neden? 
***
Kuram'a göre, kişi; bu tür haberi veya olayı  görmezden gelebilir. Yani işlenen suçu  önemsiz bir konuymuş gibi algılar.
***
Oysa başka cemaat veya topluluğun böyle bir şey yaptığı ortaya çıksa, ona en büyük saldırıyı aynı kişi yapabilir.
***
Festinger'e göre, bireyler inançlarını korumak için, gelen karşı görüşleri sansür ederler.
***
Sadece inandıkları değerleri seçerler ve onları korurlar.
***
Eğer bu karşıt görüşler arasında seçme zorunluluğu varsa en iyisini değil, kendisiyle en uyumlusunu seçerler. 
***
Şimdi bu çerçevede düşünün. Takımın biri gerçekten şike yaptı ve bu kanıtlandı. Taraftarın tavrı ne olur?
***
Sendikası yolsuzlukla çalkalanan işçilerin tepkisi genellikle nasıl olur?
***
Gönül meselesinden tutuklanan popülist bir cemaat önderinin bağlılarına sorsanız hadise nasıl yorumlanır?

***
FETÖ'nün imam taifesine takiyye gerektirmeyen  bir ortamda 15 Temmuz kanlı darbe girişimini sorsanız, nasıl bir cevap alırsınız?
Ben safi zihinleri iğfal edilmeyen alt tabakanın bomba sesleriyle derin uykulardan uyandığı kanısındayım.
Üst tabakanın aşk körlüğü devam ediyor, onlar hala sigarayı kutsama yarışındalar.
***
Yazının başında sorduğumuz; 
Bir cemaat, cemiyet, tarikat; sosyolojik manada bir grup içindeki insanlar, yanlışları gördükleri halde neden o yapı ile irtibatlarını kesmez?
Suali acaba bir nebze cevaplanmış oldu mu?
Etiketler : vahdet
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.