Haber Girişi : 30 Ağustos 2018 13:20

Bazı savcılar, "Mühür bende o halde Süleyman benim"mi diyor?

Bazı savcılar,

Son aylarda benzer nitelikteki haberler o kadar sık aralıklarla tekrarlanır oldu ki, en alakasız bir kişinin dahi dikkatinden kaçmıyordur.

Umumiyetle o haberler şöyle başlıyor:

"Filanca şehirde, falanca kişi karısını bıçakladı, ama savcılık tarafından  serbest bırakıldı!"

Bu  haberleri çeşitlendirmek mümkün. Misal daha dün aynen şöyle bir haber geçti ajanslar…

"İstanbul'da, falanca şahıs boşanmak için dava açan karısını önce bıçakladı, sonra üçüncü katın balkonundan aşağı attı ve arkasından da balkondaki çiçek saksılarını üstüne fırlattı! Fakat gözü dönmüş adam gözlem altına alındıktan sonra savcılık tarafından serbest bırakıldı!"

Şaka gibi değil mi?

Herifçioğlu önce mesken basıyor, boşanmak isteyen ve ayrı yaşayan karısını bıçaklıyor, hızını alamayıp tuttuğu gibi kadını üçüncü katın balkonundan aşağı atıyor. Çıldırmış katil namzetini bu yaptığı da kesmiyor, peşine kadının üzerine balkondaki çiçek saksılarını fırlatıyor.

Böyle bir suçun karşılığı, ceza kanunlarımızda nedir?

Hukukçu değiliz, lakin iki kere iki nasıl ki dört ediyorsa, hangi ülkeye giderseniz gidin böyle bir suç, ağır cezayı gerektiren bir eylemdir.

Bizim ceza kanunumuz da Batı'dan devşirme olduğuna göre, mahut suçun karşılığı mutlaka ağır cezadır.

Baksanıza mesken masuniyetini ihlal var, öldürme kastıyla yaralama var, ağır şiddet var...

Hasılı, o katil namzeti, bir insanı katletmek  için ne gerekiyorsa hepsini tekmili birden uygulamış!

Peki nasıl oluyor da savcılık bu potansiyel katili gözlem altından  serbest bırakıyor?

Tamam; serbest bırakılması, suçsuz olduğu ya da ileride yargılanıp ciddi bir ceza almayacağı anlamına gelmiyor elbette...

Buradaki sorun, o katil namzetinin ne kadar cezaya çarptırılıp çarptırılmayacağı değil, sorun, bu kadar ağır bir suç işlemiş bir kişinin niye tutuksuz yargılanacak olması idi…

Meselenin en garabet tarafı ise, hiç kuşkusuz ki şu:

Bir savcının serbest bıraktığı bu cani, olayın medyaya yansıması ve toplumsal tepkinin büyümesi üzerine, başka bir savcı tarafından tutuklamaya gönderilmesi ve ardından da tutuklanmasıdır!

Kanun aynı, suç belli...

Eee o halde, o savcı niye tutuklamaya göndermiyor da diğer savcı tepkilerin çığ gibi büyümesi üzerine, bir kaç gün sonra tutuklama talep ediyor?

Hani toplumda giderek artan şekliyle, "adalete güven kalmadı" duygusu var ya işte o duygu bu sayede sel olup bütün bir ülkeyi kuşatıyor!

Söz konusu vak'a bir tane olsaydı, anlamak mümkündü. Lakin açın gazete ve televizyonların haber bültenlerine bakın siz de göreceksiniz, son aylarda bu türden tutarsızlıklar neredeyse vaka-i adiyeden sayılır oldu!

Önce salıveriyorlar, sonra tepki gelince tutukluyorlar!

Yargı değil, yaz boz tahtası mübarek...

Kabul ediyoruz, başta FETÖ ve PKK olmak üzere terör örgütlerinden ötürü adliyelerimizin yükü artık istiap hakkını aştı. Bu yüzden hakim ve savcılarımız normalinin çok ama çok üstünde bir çaba harcıyorlar.

İyi de birader bu sorunun çözümü, ağır suç işleyen canileri salıvermekten mi geçiyor?

Aynı kişi serbest kalır kalmaz hastaneye gidip yoğun bakımdaki o kadını öldürseydi ne olacaktı? Ki, böyle örnekler de ziyadesiyle mevcut!

Bir rivayete göre, cezaevleri aşırı derecede dolu olduğu için savcılıklar ya da mahkemeler kolay kolay tutuklama yoluna gitmiyorlar!

Tevatürü bile yeterince sevimsiz bir durum...

O kadın İstanbul'da medyanın merkezinde değil de her hangi bir taşra kasabasında yani medyanın objektiflerinden uzakta bir yerde bıçaklanıp, balkondan atılmış olsaydı, o katil namzeti bugün insanların arasında elini kolunu sallayıp dolaşıyor mu olacaktı?

Doksanlı yıllarda yargıya dair çok çirkin ve asılsız bir yakıştırma yapılırdı:

"Bu ülkede paran varsa eğer istersen cinayetten yakalanmış ol, adliyede bu kapıdan girer arka kapıdan özgürce çıkarsın!"

Peki, 2018 için de şöyle mi söylenecek:

"2018'ler öyle bir dönemdi ki, o yıllarda adam karısını önce bıçaklar, sonra üçüncü kattan aşağı atar, peşine de üzerine saksıları fırlatırdı da savcı o kimseyi tutuklamazdı. Çünkü, Türkiye de boşanmak isteyen kadınları, kocalarının öldürme hakkı vardı!"

Ülkemiz bugün küresel bir ekonomik saldırıyla karşı karşıya... Millet ve devlet olarak ciddi ölçekte bedeller ödüyoruz. Canımız yanıyor, lakin günün sonunda bu bela ve düşmanlığın da üstesinden geliriz evvel Allah...

Yargı öyle değil ama...

Bir ülke yoksulluğu ve geri kalmışlığı alt edebilir, fakat eğer yargısı tefessüh etmeye başlamışsa orada acilen kırmızı alarm üretilmelidir.

Fukaralık çekilir şeydir dostlar, ama adaletsiz yaşanmaz ki...

Sayın savcılar, elbette takdir sizin...

Siz bir yanda sırf (daha önce aynı suçtan berat etmiş) bir afiş yüzünden üniversite öğrencilerini tutuklamaya gönderirken, beri yanda da karısına, çocuğuna, komşusuna, hasılı insanlığa karşı taammüden suç işlemiş katil namzetlerini salı vermekle, eğer diyorsanız ki, "Mühür bizde, biz de Süleymanız"…

Yanlış  yapmış olursunuz...

Adaletin seviyesi; mührün kimde olduğuyla veyahut Süleyman'ın kim olduğuyla değil, isabetle tahakkuk edip etmemesiyle ölçülür.

Etiketler : şener
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.