Haber Girişi : 28 Eylül 2020 08:21

Arslan’ın Konuşmasından Notlar

Arslan’ın Konuşmasından Notlar

Son günlerde gündemi meşgul eden tartışmalardan biri de malumunuz İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Anayasa Mahkemesi’ne çıkışı. Gelin bu tartışmayı Anayasa Mahkemesinin işlevi ve Zühtü Arslan’ın İnternet Çağında Temel Hak ve Özgürlüklerin Korunması temalı sempozyumda yaptığı açış konuşması üzerinden inceleyelim.

Anayasa Mahkemesi hukuk sistemimize 1961 Anayasası ile girmiş yıllar içerisinde görev ve yetkileri bakımından değişiklikler göstererek bugünkü yapısına kavuşmuştur. Anayasa Mahkemesi başkanı Zühtü Arslan ise mülkiye temelli, kariyerini insan hakları ve anayasa hukuku üzerine şekillendirmiş, bir süre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde çalışmış, birçok görevinin yanında Polis Akademisi başkanlığı yapmış bir hukukçudur. Anayasa mahkemesinin iki temel yetkisi hukuk kurallarının anayasaya uygunluğunu denetlemek ve 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile hukuk hayatımıza giren bireysel başvuru yolunu yürütmektir. Bireysel başvuru yolunda tüm hukuk yollarını tüketmiş başvurucu, idare tarafından bir temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesi ile mahkemeye başvurmakta ve bu ihlalin giderilmesini istemektedir. Bu fonksiyonu sebebi ile de mahkeme kendi varlık nedenini hak ve özgürlükleri korumak olarak açıklamaktadır.

Anayasa mahkemesinin de elbette çokça tartışılan ve hukukçular tarafından isabetli görülmeyen kararları vardır. Anayasa Mahkemesine getirilen temel eleştirilerden biri ise özellikle bireysel başvuru yolunun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru yapılmasının önüne geçilmek için çıkarıldığını dolayısıyla mahkemenin, kimi hallerde AİHM’in arka bahçesi gibi davrandığı yönünde olmuştur. Bu konu özellikle de Anayasa Mahkemesi kararlarının icrailiği noktasında çok tartışılır olmuş ve mahkemenin kararlarının hak ihlallerini giderme yönünde somut adımlar atmak için değil başvurucuların AİHM’e gitmesini önlemek için verildiği söylenir olmuştu. Ancak Anayasa Mahkemesi; idarenin, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ihlal ettiği yönündeki kararları ile devletin ne hukukun üstünde ne de altında ancak içinde olduğunu ısrarla göstermeye çalışmıştır.

Soylu ise işte tam bu noktada birçok başka eleştirisinin yanında daha önce bu köşede kaleme aldığımız Barış Akademisyenleri, Ayşe Öğretmen kararlarının terörle mücadeleye zarar verdiğini söyledi. Mahkemenin bu konudaki yanıtı ise yukarıda sözünü ettiğim konuşmada verildi. Terörle mücadele konusunda demokratik devletlerin de kimi zaman bir tuzağa düştüğün söyleyen Arslan, devletlerin hukukun dışına çıkarak ya da hukuku bir süre askıya alarak terörle mücadele etmesi gerektiğinin yaygın anlayış olduğunu söyledi. Oysa bu durum Arslan’a göre terörle haklı mücadeleye uzun vadede gölge düşüren ve devletlere ağır bedeller ödeten bir yöntemdi.

Arslan, Soylu’nun Anayasa Mahkemesini adeta devletle iş birliği yapmadığı, devletin tüm adımlarını onaylar karar vermediği için eleştirmesine ise Gılgamış Destanı ile cevap verdi. Zalim kral Gılgamış ile savaşıp onun gücünü dengelemesi için yaratılan Enkidu da sonunda Gılgamış ile iş birliği içine girmiştir, böylece yönetim üzerindeki bugünkü terimlerle kontrol denge mekanizması çökmüştür. Soylu Arslan tartışmasının geri kalanını tamamen bir kenara bırakın, bu benzetme bile tek başına Soylu’ya ve Anayasa Mahkemesi’ni devletin lehine kararlar vermediği için suçlayan herkese, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir hükümeti kendisine karşı geleni yakan yıkan sırf kendi ölümsüzlüğü, yönetimdeki devamlılığı için her yolu denemeyi meşru gören Gılgamış gibi olmasın fikrinin açık uyarısıdır. Son olarak Arslan, konuşmasında Soylu tartışmasından bağımsız olarak toplumsal bir davranış bozukluğumuzdan söz etti. Bu bozukluk, okumadan yahut okuduğunu anlamadan eleştirme alışkanlığımızın olmasıydı. Arslan’ın ifade özgürlüğü için en temel öğüdü ise bir fikri hoş bulmak ile hoş görmenin farklı olduğunun bilincine varmak ve bir fikri hoş bulmasak dahi ona cömert bir anlayışla yaklaşmak.

Soylu-Arslan tartışması elbette bir yere varmayacak ve devletin iç işleri bakanı yüksek mahkemenin başkanını açıkça hedef almış olmakla kalacak. Ancak önemli bu iki ismin hakarete, küfre varmayan somut birtakım olaylara dayanarak yürüttükleri bu tartışmayı gelin olumlu bir gelişme olarak görelim. Zira Arslan’ın da söylediği gibi ne yargı metinleri ne de yargı erkini yürüten kimseler dokunulmaz değildir.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.