Haber Girişi : 09 Temmuz 2015 11:27

ZEKÂT

ZEKÂT

Zekât, dinen zenginlik ölçüsü kabul edilen miktarda (nisap) mala sahip olan kimselerin Allah rızası için muayyen kişilere vermesi gereken belli miktarı ifade eder. Zekâtın sarf yerleri Kur'an'da ayrıntılı şekilde açıklanmış (Tevbe,60), nisabı da hadislerde belirtilmiştir (Buhari, Zekât, 32, 36, 38, 43). Buna göre temel ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişi diğer şartlar da yerine gelmişse bu mallarının zekâtını vermesi gerekir

Nisap altında 20 miskal (80. 18 gr), devede 5, sığırda 30, davarda 40'tır. Zekâtın farz olması için şartlar; malların nami (Üreyici) olması, sahip olunduğu andan itibaren üzerinden bir yıl geçmesi, borcundan ve asli ihtiyaçlardan fazla olmasıdır.

Zekât hicretin ikinci yılında Medine'de farz kılınmıştır. Zekât, Kur'an-ı Kerim'de pek çok ayette namaz ile birlikte zikredilmiş (Bakara, 43, 110; Hac,78; Nur, 56); Hz. Peygamber (s.a.s.) de zekâtın İslam'ın en temel ibadetlerinden biri olduğunu bildirmiştir (Buhari, Zekât, 1).

Kur'an ve hadislerde zekâtın ardı ardına zikredilmesi toplumların ruhi olgunluğa ulaşmasında bu iki ibadetin rolünü göstermesi bakımından son derece önemlidir. Kur'an-ı Kerim, iyiliğe erişmenin ve muttaki bir mümin olabilmenin ilk şartlarından birinin zekât vermek olduğunu ifade eder (Bakara, 177). Aynı zamanda zekât kurtuluşa eren müminlerin vasıflarından biridir (Mü'minun,1,4).

Bütün bunlara ilaveten zekât vermek, Allah'ın rahmetini celbeden hususlardandır (A'raf, 156). Kısaca zekat, malı temizleyen ve manevi arınmaya vesile olan bir ibadettir (Tevbe,103). Ayet ve hadislerde sıklıkla emredilen zekatı vermemek müşriklerin vasfı olarak görülmüş ve Kur'an'da bu durum yerilmiştir (Fussilet, 6-7).

Zekâtın topluma dönük pek çok yararı da vardır. Mesela zekat, maddi gücü olmayanları kalkındırır, zengin ile fakir arasındaki uçurumu azaltır, zengin ile fakir arasında sevgi ve yakınlık doğmasına vesile olur. Bu yönüyle zekat toplumsal kenetlenmeyi artırır. Ayrıca toplumları bencillik ve kin gibi ahlaki hastalıklardan arındırır. Zekatın verileceği yerlerin toplumun her katmanındaki insanları kapsaması sosyal dayanışmanın da garantisidir.

Zekat ve sadaka-i fıtır kimlere verilir?

Zekatın verileceği kimseler Kur'an-ı Kerim'de belirtilmiştir. Bunlar; fakirler, miskinler, zekat toplamakla görevlendirilen memurlar, müellefe-i kulub adı verilen kalpleri İslam'a ısındırılmak istenen kimseler, esaretten kurtulacaklar, borçlu düşenler, Allah yolunda cihada koyulanlar ve yolda kalmış olanlardır (Tevbe, 60).

Fakir ve miskin, temel ihtiyaçları dışında herhangi bir maldan nisab miktarına sahip olmayan kimsedir. Ancak temel ihtiyaçları dışında, ister artıcı (nami) vasıfta olsun ister artıcı vasıfta olmasın, herhangi bir maldan nisap miktarına sahip olan kimse fakir veya miskin kapsamında olmadığından ona zekat verilmez.

Borçlu, kul hakkı olarak borcu olan ve borcunu ödeyeceği maldan başka nisab miktarı malı bulunmayan kimsedir.

Yolda kalmış kimse, sürekli yaşadığı yerde malı bulunsa bile, çıktığı yolculukta parasız kalıp parasına ulaşma imkânı bulamayan, başka bir deyişle, parasızlıktan yolda kalmış ve memleketine dönemeyen kimsedir. Bu kimseye, malının bulunduğu yere dönmesine ve dönünceye kadarki ihtiyaçlarını gidermesine yetecek kadar zekat verilebilir.

 

Zekat ve sadaka-i fıtır kimlere verilmez?

Şu kimselere  zekat ve fitre verilmez: Ana, baba, büyük ana ve büyük babalara, oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara, Müslüman olmayanlara, kendi eşine, zengine yani asli ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişiye, babası zengin olan ergen olmamış çocuğa (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut 1410/1990, I, 122).

Zekat ve fitreler gayr-i müslimlere verilebilir mi?

Aralarında dört mezhep imamının da bulunduğu fakihlerin çoğunluğu zekatın, gayri Müslimlere verilemeyeceğinde görüş birliğine varmışlardır. Çünkü ilke olarak zekat Müslüman fakirlerin hakkıdır.

Bu genel ilke yanında bilindiği üzere Kur'an'da zekatın sarf edileceği yerler arasında kalpleri İslama ısındıralacak olan "müellefe-i kulub" da zikredilmiştir (Tevbe, 60). Hz. Peygamber (s.a.s.), gerek zekat gerekse diğer devlet gelirlerinden kalplerini İslam'a ısındırmak istediği kişilere pay ayırmıştır (Buhari, Farzu'l-Humus, 57; Tirmizi, Zekat, 30).

Rasulüllah'ın (s.a.s.) vefatından sonra bazı kimseler bu uygulamayla bağlantı kurarak, devlet başkanından bir şey istemişler, duruma muttali olan Hz. Ömer (r.a.) de "Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin." (Kehf, 29) ayetini okuyarak, müellefe-i kulup kalmadığından onların talebini reddetmiştir.

Bu sebeple fakihlerin çoğunluğu, Hulefa-i Raşidin döneminde "müellefe-i kulub"a pay ayrılmamış (İbn Ebi Şeybe, Musannef, III, 233) oluşuna dayanarak Tevbe suresinin 60. ayetinde sözü edilen bu payın düştüğü sonucuna varmışlardır. Fakat Hz. Ömer'in müellefe-i kulub sınıfından zekat isteyenlerin talebini reddetmesi, bu konu ile ilgili ayetin hükmünün yürürlükten kaldırılmış olmasından değil, bu konuda kendisine başvuran kimseleri "müellefe-i kulub" sınıfından saymamasından dolayıdır.

Dolayısıyla günümüzde de kalpleri kazanılmak, İslam'a ısındırılmak veya kötülüklerinden emin olunmak istenen yahut Müslümanlara faydalı olacakları umulan gayr-i müslimlere de "müellefe-i kulub" sınıfından zekat verilmesi maslahata uygun bulunabilir. Bu sınıfa zekat verilebileceğini savunan alimler bu yönde bir tasarrufun devlet yetkililerinin takdirine bağlı olduğunu; uygun görmeleri halinde müellefe-i kulub'a zekat verilebileceğini, zaman zaman buna ihtiyaç duyulabileceğini söylemişlerdir. (Kaynak: DİB Din İşleri Yüksek Kurulu)

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.