Haber Girişi : 30 Temmuz 2018 09:05

DADAŞ DR.TAYYİP CİNİSLİ

DADAŞ DR.TAYYİP CİNİSLİ
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir kitabında anlatmış olduğu Cinis Köyü, bereketli toprakları ve zengin beyleri ile tanınan ve tarihi MÖ. 3000 yılına kadar uzanan Erzurum’un en büyük köylerinden biridir.
1980 yılından beri göç veren Erzurum’da diğer köylere oranla en az nüfus kaybına uğrayan köylerden biri olan Cinis, Aşkale ilçesine bağlıdır ve “Ortabahçe” ismi ile bilinmektedir.
Geçmişi Urartulara dayanan Cinis köyü, “beyleri” ve doğal güzelliği ile bilinse de 1918 yılın-da Ermeni çetecilerin yaptığı katliamlarla da hatırlanmaktadır.
”Ermeni katilleri tarafından yapılan katliamda 587 evladını şehit veren Cinis, 3 Mart 1918 günü Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk Ordusu’nun köyü düşman işgalinden kurtarmasıyla yaralarını sarmış, 2004 yılında geçirdiği bir depremle bir takım sıkıntılar yaşamış, kısa zamanda bu sıkıntıların üstesinden gelmiş, modern konutların yapılmasıyla yeni bir çehreye kavuşmuştur. 
Cinis köyü, varlıklı insanlarının yanında, eğitimli, vefalı ve müteşebbis ruhlu insanlarıyla da göze batar. 
Cinis Köyü’nün bir özelliği de sakinlerinin topraklarından kopmamaları ve burada doğup büyümelerinin, aidiyet duygularının yüksek olmasıdır. 
Köyüne karşı özel bir aidiyet duygusu taşıyan Cinislilerden biri Erzurumluların gönlünde müstesna bir yeri olan Dr. Tayyip Bey’dir. 
1913 yılında Cinis Köyü’nde doğan Dr. Tayyip Cinisli, ilk ve orta öğretimini Aşkale’de bitirmiş daha sonra Erzurum Lisesi’ne girmiş, yükseköğrenim için gittiği İstanbul’da, tıp fakültesine kayıt yaptırmış bu okuldan 1937 yılında hekim olarak mezun olmuştur. 
İstanbul Yedikule Verem Hastanesi’nde bir müddet çalışan Dr. Tayyip Bey, özlemini çektiği Erzurum’a dönerek Verem Savaş Hastanesi’nde uzun yıllar başhekimlik yapmıştır. Mesleğine ve köyüne karşı aşırı bir sevgisi olan Tayyip Bey, Türkiye’nin en önde gelen sanayicilerinden olan Halit Narin’in kız kardeşi ile bir evlilik yapmış, hanımının İstanbul’da yaşamak istemesi üzerine aile içerisinde sıkıntılar başlamış, eşinin “Erzurum’u veya beni tercih edeceksin.” demesi üzerine “Ben köyüme, memleketime döneceğim” diyen Tayyip Bey’in evliliği bu kararıyla birlikte sona ermiştir.
Erzurum’u, İstanbul’a ve evliliğine tercih eden Dr. Tayyip Bey, emekli oluncaya kadar sürdürdüğü hekimlik mesleğini, Hipokrat yeminine sadık kalarak sürdürmüş, Erzurum’un Lokman Hekimi olmuştur.
Cumhuriyet Caddesi’ndeki Cimcime Hatun Kümbeti’nin karşısında muayenehanesi olan Tayyip Bey, Yunus’un “Bir hastaya vardın ise/Bir yudum su verdin ise/Yarın anda karşı gele/Hak şarabın içmiş gibi...” mısralarıyla ifade ettiği felsefeyle, hastalara şifa dağıtmış, fakir fukaranın hastalarına ücretsiz baktığı gibi ilaç paralarını vermiş ve ceplerine harçlık koymayı da ihmal etmemiştir.
Hasta ile hekim arasına maddiyatın girmesine izin vermeyen Dr. Tayyip Bey, bu konuyla ilgili görüşünü “Hekimin hastasından para alması, gazinodaki garsonun müşteriden bahşiş alması gibidir” sözü ile özetlemiştir.
Fukara mahallelerde ücretsiz hasta bakıp, ilaçlarını veren Dr.Tayyip Bey, sedye bulunmadığı zamanlarda hastasını sırtlayıp, yatağına götürecek kadar fedakar bir hekimdir.
Tayyip Bey’in hekimlik anlayışı, Fransız Jean Jacques Rousseau’nun “Sağlık hizmeti ilimden ziyade bir fazilet olmalıdır” sözünü teyit eder niteliktedir.
Hastane çalışanları, köylüleri onun hastalara karşı müşfik davranışlarına defalarca tanık olmuşlardır.
Tayyip Bey’in hastalarına karşı sergilediği yaklaşımların sayısız örnekleri vardır. İşte bu örneklerden birine Haydari Köyü’nden M.K. isimli vatandaş tanık olmuştur. 
M.K. isimli bu vatandaş, yakalandığı tüberküloz hastalığından dolayı Verem Hastanesi’ne gitmiş ve tedavisi Dr. Tayyip Bey tarafından yapılmış. 
Hastayı taburcu eden Tayyip Bey, bundan sonra onun çok iyi beslenmesi gerektiğini söylemiş, evinde beslediği hayvanların sütünden, yağından faydalanması gerektiğini tembih etmiş. 
Dr. Tayyip Bey, hastanın, maddi sıkıntı içinde olduğunu, evinde hayvanının bulunmadığını söylemesi üzerine kendisine iki inek alıp vermiş, bu suretle hastayı hem tedavi etmiş hem de ona maddi destek sağlamış. 
Yine bir gün, hastaneye gelen ve durumu çok kötü olan bir hastayı muayene eden Dr. Tayyip Bey, hastanın acil yatması gerektiğine karar vermiş. 
O günün kısıtlı şartlarında tekerlekli sandalye vs. olmadığından hastanın koluna girilerek veya sırta alınarak servise götürüldüğü durumlar çok olurmuş. 
Dr. Tayyip Bey yanında bulunan hasta bakıcıya talimat vererek hastayı kucaklayıp servise götürmesini söylemiş. Hasta bakıcının isteksiz görünmesi üzerine Tayyip Bey, hastayı sırtına almış ve servise götürerek yatağına yatırmış.
Cinis Köyü’nden Osman Dayı, hastalanan oğlu Yılmaz’ı Verem Hastanesi’ne götürerek Dr. Tayyip Bey’e muayene ettirmiş.
Dr. Tayyip Bey, muayeneden sonra çocuğun kalp hastası olduğunu, tedavisinin Ankara’da yapılabileceğini Osman Dayı’ya söylemiş ve gidecekleri doktora hitaben bir mektup yazmayı da ihmal etmemiş.
Osman Dayı, mektubu ve hastasını alıp teşekkür edip kapıdan çıkmak üzereyken, Dr. Tayyip Bey, koşarak yanlarına gitmiş ve cebinden çıkardığı bir miktar parayı Ankara’da lazım olur diye onlara vermiş.
Dr. Tayyip Bey, bazı günler hemşire ve hastabakıcıları toplayarak hastaların bir çiçek gibi suya ve bakıma muhtaç olduklarını söyler ve onlara çok iyi bakmalarını tembih eder, özellikle de hasta ziyaretine gelenlere karşı zorluk çıkarmamalarını öğütlermiş.
Uzun yıllar başhekimlik yaptığı Verem Hastanesi’nde, onun maddi ve manevi şifa dağıtmadığı kimse yoktur dense yeridir
Bu yaklaşımlarla mesleğini sürdüren Dr. Tayyip Bey, emekli olduktan sonra kışları İstanbul’da geçirmiş, havaların ısınmasıyla birlikte hemen Cinis’e gelmiş, köyünün havasını soluyup, toprağını koklamış, köylüleri ile sohbet ederek günlerini geçirmiştir.
Tayyip Bey’in bu alışkanlığı, köyde “Leylekler, sığırcıklar ve Tayyip Bey gelince bahar gelir” sözünün yerleşmesine sebep olmuştur.
Mütevazi yapısıyla gönüllerin hekimi olan Dr. Tayyip Bey, köyüne ve insanına faydalı olmak için her türlü fedakârlığı göstermiş, gün gelmiş elinde çapayla şeker pancarı ekmiş, gün gelmiş tavukçuluk gibi ticari faaliyetlerde bulunmuştur. 
Onun huzur bulduğu tek yer, köyü Cinis ve memleketi Erzurum olmuştur. 
Erzurum kültürüne gönülden bağlı olan Tayyip Bey, birisiyle konuşunca “Dadaşım nasılsın? Dadaşım müsait misin, dadaşım ismin ne?” gibi hitaplarda bulunur, topuklarına basıp gezen ve ceketini bir omuzundan sarkıtan gençleri gördüğünde, “insanın topuktan ve omuzdan üşüdüğünü” söyleyerek onlara ders niteliğinde hatırlatmalarda bulunurmuş. 
Erzurum şivesini çok seven Tayyip Bey’in en büyük tutkusu bar tutan dadaşları seyredip, Erzurum türkülerini dinlemekmiş. 
Bir dönem siyasete ilgi duyan Tayip Bey, Millet Partisi’nde siyaset yapmış, bu dönemde ithal adaylara karşı ciddi tepki göstermiş, fıtratına uymayan siyasetin çirkef ortamından hemen uzaklaşmıştır. 
Dergâh Yayınları sahibi, gönül insanı Ezel Erverdi’nin dayısı olan Tayyip Bey, sessiz ve durgun yapısına rağmen sohbet ortamı içerisinde Karacaoğlan’dan, Emrah’tan şiirler okur, Mehrali Daaş’tan, Bostan ve Gülistan’dan hikâyeler anlatarak etrafını aydınlatmıştır. 
Nurettin Topçu, Hüseyin Avni Ulaş gibi yüksek ruhlu dadaşlarla bağlantısı olan Dr. Tayyip Bey, kubbede hoş sada bırakan ideal hekimlerden biri olarak Erzurum’da silinmez izler bırakmıştır. 
Dr. Tayyip Bey, tabiatın yeşil örtüsüne büründüğü, çiçek kokularının etrafa yayıldığı 1990 yılının Haziran ayında hayata veda etmiş, çok sevdiği köyünde toprağına verilmiştir. 
Kaynak: Konukçu Enver, Atnur İbrahim, Bir Köy Tarihi Cinis, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2010. 
Şehr-i Kadim Aziziye Dergisi, sayı 7, Erzurum, 2016. 
Çelik Muammer, Erzurum Kitabı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2008.

Etiketler : erdalgüzel
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.