FETÖ lideri Erzurum'da tohumlarını serpeceği zemini bulamadı

Prof. Dr. Ahmet Berhan Yılmaz ile 15 Temmuz ihanet süreci ve başkanlık sistemini konuştuk.

Prof. Dr. Ahmet Berhan Yılmaz ile 15 Temmuz ihanet süreci ve başkanlık sistemini konuştuk. Yılmaz, "Gülen'in memleketi burası bu sebeple de Erzurum'da taraftarı çoktur, denilerek Erzurum'a haksızlık yapılıyor. Erzurum bu kişiye değer verseydi gidip İzmir'e yerleşmezdi." dedi.
MHP genel başkanı Devlet Bahçeli'nin ve ardından AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı'nın nisanda referandum olabileceğine dair yaptıkları açıklamalarla yeniden gündeme gelen 'başkanlık' sistemini ve yakın zamanda gerçekleşen 15 Temmuz ihaneti hakkında Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Berhan Yılmaz, açıklamalarda bulundu. Başkanlık sisteminin bu ülke için en doğru yönetim biçimi olduğunu belirten Prof. Dr. Yılmaz, Türk Milleti'nin partiye değil lidere bağlı olduğunu ve lider olarak gördüğü kişinin ardından gittiğini söyledi. Bu milletin geçmişinde de liderlerin her zaman sürükleyici olduğunu ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın da çoğunluk tarafından lider kabul edildiği için bu milleti ardından sürüklediğini belirtti.
15 Temmuz gecesi olanları bir arkadaşının uyarısıyla TRT'den öğrendiğini ve gördükleri karşısında 1980 ihtilalini yaşamış biri olarak, milleti ve devleti adına oldukça korktuğunu, ardından korkunun yerini kızgınlık ve endişenin aldığını ifade eden Berhan Yılmaz, bu denli bir ihaneti asla beklemediğini fakat 90'lı yıllardan beri bu örgüttün ülkemize, İslam'a ve millete zarar verdiğini anlatmaya çalıştığını hatırlattı.
 
ERZURUM'A GÜLEN'İN MEMLEKETİ, 
DENEREK HAKSIZLIK YAPILIYOR!
Ahmet Berhan Yılmaz, Gülen'in Erzurum'da aradığı itibarı ve ihtimamı göremediğini dile getirdi. O dönem Erzurum, kendisine istediği maddi manevi kariyeri sağlamış olsaydı Gülen'in maneviyat potansiyeli yüksek bir şehir olan Erzurum'dan gitmeyeceğini söyleyen Yılmaz, bu konuşmasını şöyle açıklıyor: "Gülen'in memleketi olduğu için bu şehirde çok taraftarı olması gerekiyor, denilerek Erzurum'a haksızlık yapılıyor. Erzurum bu kişiyi önemseseydi bu adam gidip niye İzmir'e yerleşsin? Neden Erzurum gibi milliyetçiliğiyle, dindarlığıyla bilinen bir şehirde rahatlıkla büyümek yerine İzmir gibi zor bir ili tercih etsin? Erzurum gibi hazır bir potansiyel varken gider miydi? Demek ki Erzurum'da kendi tohumlarını serpeceği bir zemin bulamamış."
 
BİZ İLGİNÇ BİR MİLLETİZ
15 Temmuz ardından düzenlenen demokrasi nöbetlerini daha önceki yazılarında 'milli irade ve kaynaşma partisi' olarak adlandıran Yılmaz, o dönemki hissiyatıyla bu dönemki hissiyatının aynı olmadığını belirtti. Ahmet Berhan Yılmaz, "Ben inanıyorum ki milletimizin kahhar ekseriyeti o günlerde bu mitinglere vatan, millet, demokrasi, cumhuriyet, özgürlük ve inançlarını savunmak için gitti.
Sonuçta bu ülkenin bir iktidarı var, yöneticileri var. Şu an yönetimde kim varsa onu korumak, sahip çıkmak ve o yönetimin yıkılmaması için gitti. Fakat ilk şok ve acı geçtikten sonra toplumun hemen hemen eski haline döndüğünü söyleyen Yılmaz, "Şu an öyle bir miting ya da demokrasi nöbeti olsa herhalde her partili kendi bayrağını alır gider. Dünyada ülkesinin milli takımının maçına bile kendi takımının formasıyla, takımının flamasıyla giden başka bir ülke insanı yoktur. Biz ilginç bir milletiz. Milli değerlerimiz ile tarafı olduğumuz şeyleri bazı zamanlarda birbirinden ayıramıyoruz," ifadelerini kullandı.
 Prof. Dr. Yılmaz'a göre, örgüt en baştan beri yaptığı çalışmalarla problemliydi. Yılmaz, eğitimci bir aileden gelmesinin avantajı ile çocukluğundan beri İslam'ın cemaatleştirilerek ve dünyevi değerlerin ön plana çıkarılarak sunulmasına anlam veremediğini anlatıyor. Ahmet Berhan Yılmaz, "Ben bunu 90'lı yıllardan beri söylüyorum. Bunlar problemlidir. Şu dinde hoşgörü, papayla görüşme, dinler arası diyalog falan yani bunların yapmaya çalıştıkları dinleri eşitleme ve İslam'ı diğer dinler gibi gösterme çabasıdır.
Hakikaten bu durum bizim hem milli değerlerimize, hem de manevi değerlerimize ciddi yaralar açmıştır. Bunu yıllardır görüyoruz, anlatmaya çalışıyoruz; fakat istediğimiz şekilde anlatamıyoruz. Şu an bunu tekrar ifade ediyorum yapılanlarda Türkiye'yi Hıristiyanlaştırma veya dini değerlerin, dünyevi hesapların ardından ikinci plana itilme çabası var gibi geliyordu bana. Bu dinleri eşitleme çabası, bizim onlara karşı üstünlüğümüz olan imanımızın, Allah'a bağlılığımızın üstünlük olmaktan çıkmasına sebep oldu. Öyle ki gâvura gâvur demek bile ayıp sayıldı. Kardeşim gâvur, gâvurdur, gâvura gâvur demeyince ve onu kendinizle müsavi kabul edince, elinizdeki değeri, üstünlüğü direkt onlara teslim etmiş oluyorsunuz. Allah indinde tek din İslam'dır. Bunu ne ben ne sen hatta ne de Peygamber efendimiz diyor. Bunu Allah diyor. Bu yapılanlar, söylenenler açıkça ayeti inkâr ve Kuran'a karşı gelmektir.
Bakın, biz yılardır dini ve milli değerler elden gidiyor dediğimizde bunu işlerine gelmediği için siyasi bir söylem olarak değerlendirenler şimdilerde, bizi arayıp sen ne kadar haklıymışsın, hocam diyorlar. Fakat o zamanlar bizler bunları söylediğimizde bunu hep siyasi algıladılar. Ama bu bir partinin olayı değil ki! AK Parti, CHP, MHP veya iktidar kim olursa olsun, bunlar veya bu yapılar büyüyecekti. Çünkü toplumsal değişim ve bu yapıların aldığı toplumsal destek her iktidarın iştahını kabartırdı." dedi.

BİZİM TİNERCİMİZ BİLE 
BİR DEĞER TAŞIYOR
15 Temmuz süreci içerisinde siyasetçi bir arkadaşıyla konuşmasında üzüntü ve mutluluğu aynı anda yaşadığını belirten Yılmaz, olayı şöyle anlatıyor: "Olaylarla alakalı siyasetçi bir arkadaşımla konuşurken bana dedi ki; bizim belki gördüğümüzde yüzüne bile bakmadığımız tinerci çocuklar o gece tanklardan birini durdurmuş. Onların tinerci olduğuna üzülüyorsunuz; ama tinercinin bile içinde milli, manevi bir değer taşıması sizi çok mutlu ediyor.
Bizim milletimiz temelde bütünleşmeye, bir arada yaşamaya çok hazır, bir ışık bekliyor. Bu doğrultuda 'Yenikapı' önemli bir olaydı. Hatta ben izlerken dedim ki Kılıçdaroğlu'nu böyle dikkatle dinleyeceğim hiç aklıma gelmezdi. Orada olsaydım ben de alkışlardım diye düşündüm. O gün Binali Yıldırım da, Devlet Bahçeli de ve Sayın Cumhurbaşkanımız da çok doğru, değerli ve toplumsal birleşmeye yönelik çok önemli şeyler söylediler; ama bir süre sonra bahsedildiği gibi bir ruh göremedim ben.
Bugün baktığımda demek ki her parti o gün karşısındakine sen kendi ruhunu bırak gel benim ruhuma katıl, benim ruhumda birleşelim demiş. Yani hepimiz birleşip bir voltran oluşturalım değil de, hepsi kendi partilerinde, kendi ruhlarında bir birleşme istemiş; ama ben o gün bu millette bu bütünleşme arzusunu, ruhunu, iştiyakını gördüm."

BU ÜLKENİN DOĞRU YÖNETİM 
BİÇİMİ BAŞKANLIK SİSTEMİDİR
Başkanlığın bu saatten sonra kesin olarak geleceğini iddia eden Prof. Dr. Yılmaz, başkanlığın bu ülke için aslında en ideal yönetim biçimi olduğunu söyledi. Geçmişte de aynı fikri taşıdığını belirten Ahmet Berhan Yılmaz, "Şimdi birileri sırf siyaseten başkanlık sistemine karşı çıkıyor ben bunu doğru bulmuyorum. Burada aslında iki tane önemli sorun var; birincisi AK Parti'nin başkanlığı insanlara izah etmemesi.  Bakınız, edememesi demiyorum etmemesi diyorum. AK Parti acilen bizim getirmek istediğimiz başkanlık sistemi şudur, başkanlıkla ilgili tasarımız budur, demeli ve kendisini oraya taşıyan bu aziz millete bunu anlatmalıdır.
Bizler, yıllarca ABD'de ki yönetim şekline methiye dizmedik mi? Yani konfederasyon, eyalet şunlar bunlar demiyorum; ama ez azından oradaki gibi bir başkanlık, oradaki gibi kuvvetler ayrılığı, oradaki gibi bir devlet yapısı olduktan ve herkes görevini, yerini, yapması gerekeni bildikten, her şey adalet, eşitlik ve özgürlük temeline dayandıktan sonra başkanlığa hayır demek bana çok mantıklı gelmiyor.
Öte yandan diğer bir sorun da muhaliflerin olaya bakışıdır. Muhalefet konu başkanlık olunca sadece Tayyip Bey'i düşünüyor. Sanki Allah bu dünyaya, bu ülkeye ömür verdikçe Tayyip Bey yaşayacak ve başkan kalacak zannedersiniz. Bu sebeple muhalefet başkanlığa Sayın Recep Tayyip Erdoğan açısından değil, millet, ülke ve bizim geleceğimiz açısından bakmalıdır.
Aslında muhalefet ve hatta iktidar partisi bugünden yarını düşünürken, başkanlığa da ülkenin geleceğine de Tayyip Beyin yükselttiği çıta açısından bakmalı ve geleceği bu şekilde tasarlamalıdır. Tayyip Bey'i sevin, sevmeyin; yanında olun ya da karşısında olun, şunu herkes kabul etmelidir ki; hem Başbakanlık görevinde iken hem de Cumhurbaşkanlığı görevinde çıtayı çok yükseltmiştir. Doğru bulun, bulmayın, kendisi davranışlarıyla, tavırlarıyla, ilişkileriyle çıtayı o kadar yükseltti ki, yarın bu makama aday olmayı düşünen kişilerin ne yapacaklarını, nasıl davranacaklarını çok merak ediyorum! Elbet o kadar ömrümüz olursa bunu da göreceğiz.
Son söz olarak; bizler Allah'ı ve Peygamber Efendimizi anlamak için okuduğumuz onlarca İslam Mütefekkiri, Nurettin Topçu, Necip Fazıl, Cemil Meriç, İsmet Özel, Mehmet Akif, Sezai Karakoç, Fuat Köprülü ve yine bu milletin değerlerini bilen, değerlerine sahip çıkan, başta anamız, babamız ve her fikirden onlarca yazar ve düşünür ile büyüdük. İşte bu sebepledir ki bizler hiçbir partiye, kişiye, gruba, cemaate bağlanamayız. Bunlar da bizlerle birlikte olamazlar. Duygumuz, düşüncemiz, inancımız, vatan, millet sevgimiz, aşkımız hiçbir zaman ve zeminde bu gibilerle uyuşamaz.
Bizler Allah ve Peygamber yolundan başka yol, bize düşmanlık etmeyen her millete saygı göstermekle birlikte, Türk Milleti'nden başka bir millet bilmeyiz, bizler aklımızı bir başkasına al sen bizim yerimize düşün, kullan diye vermeyiz.
 Allah bu millete, bu ülkeye yardım etsin. Vatanımızın, milletimizin ve de şükürler olsun, inanmış Müminler olarak, imanımızın üzerinde hiçbir değer, hiçbir kişi yoktur, olamaz da." diye konuştu.



23.10.2016 23:47:31