Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Kulelerimizi kuşatma altına alanlara verdiğimiz süre doluyor'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Biz bu coğrafyanın misafiri değil, ev sahibiyiz.

Bunun için İdlib’de en küçük bir geri adım atmayacak, rejimi mutlaka belirlediğimiz sınırlar dışına çıkartacak, halkın eve dönüşünü sağlayacağız” dedi.

AK Parti Grup Toplantısı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İdlib'de Türkiye'nin gözetleme kulelerini kuşatma altına alanlara verilen sürenin dolmaya başladığını belirterek, gözetleme kulelerini kuşatmalardan öyle veya böyle bu ay sonuna kadar kurtarmanın planlaması içinde olduklarını söyledi.

Erdoğan konuşmasında CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nun eleştirilerine de cevap verdi. CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nu eleştiren ve “Libya'da ülkemizin ne yapmaya çalıştığını anlamamış bir kişinin bu konuda söyledikleri deryada damla hükmünde dahi değildir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun “Libya'da ne işimiz var?” sözünü hatırlatarak, “CHP'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal, sen demek ki, Gazi Mustafa Kemal'in hayatından da haberin yok. Gazi Mustafa Kemal'in oralarda ne işi vardı, Trablusgarp'da ne işi vardı, niye oralara gitti? Bizim bir tarihimiz var, biz tarihimizi inkar eden değil, tarihimize sahip çıkan, tarihimizle geleceğe yürüyen bir siyasi partiyiz. Bugün Libya'da Türk aşiretleri var, ama sorun bilmez, inanın CHP'nin 15-20 yıllık geçmişini dahi bilmez bu adam. Bu kadar bu işlerden uzak. Uluslararası ilişkilerde dostluğun ve düşmanlığın ancak ülkemizin ve milletimizin çıkarları ile ilgili bir kavram olduğunu fark edememiş bir kişinin bu konularda söyledikleri hezeyandan ibarettir. Tank üretmeyi teneke kutu üretmek, uçak üretmeyi kağıttan model yapmak, savunma ve muharebe sistemleri geliştirmeyi beştaş oynamak sanan birisine elbette ne desek boştur. Esasen bu zihniyet ülkemize yabancı değildir, biz bunları tanırız. Türk milleti Çanakkale'de mücadele ederken de emperyalistlerin borazanlığını yapanlar o zamanda vardı. Galiçya'dan Libya'ya kadar en geniş manada vatan müdafaası yürüttüğümüz bir dönemde de birileri manda savunuculuğu yapıyordu. İstiklal Harbimizde Yunan'a ve onun arkasındaki güçlere alkış tutanlar olduğunu biliyoruz. Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra da CHP çatısı altında varlığını sürdüren bu hastalıklı zihniyet fırsat buldukça kafasını çıkartıp aynı sapkınlığı sergilemekten geri durmamıştır. Şimdi bu anlayışın bayraktarlığını CHP'nin başındaki zat yapıyor. Yalanlarını ve iftiralarını mahkemelerde defalarca mahkum olmasına rağmen sürekli tekrar etmekten geri durmuyor. Bu millet dünde istiklali ve istikbali için emperyalistleri ve onların ülkemiz içindeki payandalarını de ezip geçmişti, inşallah bugün de aynısını yapacaktır. Gavurun kılıcını çalarak bu milletin canını acıtabilirsiniz, yüreğini yaralayabilirsiniz ama asla mücadele azmini kıramazsınız. İşte bunun için CHP'yi milletimize, başındaki zatı da işinin erbabı olan hekimlerimize havale ediyorum” diye konuştu.

“CHP'nin başındaki zatın dünyasının saman konusunu bile anlamaya yetmediğini görüyoruz”

Kılıçdaroğlu'nun sürekli saman konusunu açtığını dile getiren Erdoğan, “Daha bu ülkenin saman meselesini anlayamamış bir kişiden bölgesel ve küresel düzeydeki politikalarını kavramasını beklemenin haksızlık olduğunu da kabul ediyorum. Her ne kadar kendisinin anlamayacağını biliyorsak da saman konusunu bu zatın zihin çapına uygun şekilde tekrar izah edelim de hiç değilse mesele onu dinleyenlerin aklında yanlış kalmasın. Türkiye 2019 yılında yaklaşık 24 milyon ton saman üretmiştir. Bu samanın yaklaşık 85 bin tonunu ihraç ederek 14 milyon dolar gelir elde ettik. Geçen yıl yapılan saman ve benzeri ürün ithalatının bedeli ise bin 953 ton karşılığı olarak 428 bin dolardır. İşte olay bu kadar basit. Bay Kemal'in bile anlayacağı kadar basit. Yılda 20 milyon ton buğday üretiyor, 18,5 milyon ton tüketiyoruz. Buna rağmen niye buğday ithal ediyoruz? Çünkü Türkiye dünyanın en önemli gıda üretici ve ihracatçılarından biridir. Tarım ürünleri ihracatımız 2002 yılında 3,8 milyar dolarken, 2019 yılında 18 milyar dolara yükselmiştir. Yani yaklaşık 5 katına çıktı. Söylenenin aksine Türkiye tarım ürünlerinde ithalatçı bir ülke değil, net ihracatçı bir ülkedir. 2019 yılında dış ticaret fazlamız 5,3 milyar dolara ulaştı. Bizim üretimimiz gıda sanayinin talebini karşılamaya yetmediği için yurt dışından ithal edilen buğday, makarna, bisküvi, un gibi katma değerli ürünlerin üretiminde ve ihracatında kullanılıyor. Dünya un ihracatında birinci, makarna ihracatında ise ikinci sıradayız Bay Kemal. Patates ve soğan gibi ürünlerin ihracatına da iç talepte herhangi bir sıkıntıya yol açmamak için kontrollü bir şekilde izin veriliyor. Nitekim geçen yıl 226 bin ton soğan, 145 bin ton patates ihraç ettik. Bu bilgileri milletimize olan saygımız sebebiyle kamuoyu ile paylaşıyoruz. Yoksa CHP'nin başındaki zatın dünyasının saman konusunu bile anlamaya yetmediğini hep birlikte zaten görüyoruz” dedi.

“Ellerinde milletin kanı olanlarla yapılan ittifakın adı siyaset değil ihanettir”

Kendilerine verilen ülkenin ve milletin yürüttüğü tarihi mücadeleye saldırma görevini canhıraş bir şekilde yerine getiren CHP yönetiminin bir amacının da kurduğu kirli ittifakları gizlemek olduğunu söyleyen Erdoğan, “Ama ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar mızrak çuvala sığmıyor. Herkesin zaten bildiği gerçeklerin birileri tarafından ikrar edilmesinin önüne geçemiyorlar. Elbette siyasette ittifaklar vardır ve meşrudur. Meşru olmayan bu işi gizli saklı yapmaktır. Özellikle ucu terör örgütlerine çıkacak şekilde yürütmektir. Ellerinde milletin kanı olanlarla yapılan ittifakın adı siyaset değil ihanettir. Böyle bir ittifakın dünyanın neresine giderseniz gidin demokrasilerde yeri yoktur. Bölücü örgütün güdümündeki partinin eş başkanı çıktı CHP'ye artık ittifak ilişkilerini alenileştirme çağrısı yaptı. Bu ne demektir? ‘Bugüne kadar gizli yaptık, şimdi artık açıktan açığa yapalım.' Bu partinin bir diğer eş başkanı da daha önce İstanbul'dan Ankara'ya kadar CHP'nin kazandığı belediyelerin hepsinde de katkılarının olduğunu ve haklarını istediklerini söylemişti. Bugün pek çok CHP belediyesinin yönetim kademelerinde bölücü terör örgütünün güdümündeki parti tarafından tayin edilmiş kişilerin görev yaptığı biliniyor. Bu durumdan rahatsız olan kimi CHP'lilerin partilerinden istifayı ettiklerini de biliyoruz. Gerçi çıkıp bu gerçeği de inkar edeceklerdir. Bu ittifakla kazanılan CHP'li belediyelerin olduğu yerlerdeki halkın tamamı yaşanan çarpık ilişkiyi gayet iyi biliyor. CHP'nin başını çektiği ittifak blokunun bu kirli ilişkisini meşrulaştırmak için kullanılan bir diğer partideki sıkıntıların da giderek arttığı anlaşılıyor. Terör örgütü ile böyle gizli saklı yol yürürsen gün gelir bunun bedelini senden isterler. Bu bedel kimi zaman siyasi ihanet, kimi zaman kendini inkar, kimi zaman da ekonomik rant olur. Milletin CHP'li başkanları hizmet umudu ile teslim ettiği belediyeleri teröristlere peşkeş çekerseniz bunun bedelini hem siyaseten hem hukuken hem de milletin nefretini üzerinize çekerek ödersiniz. Ülkemizin kahraman askerleri, polisleri, jandarmaları, korucuları dağ başlarında, sınır boylarında, sınır ötelerinde teröristle mücadele ederken, onların siyasi uzantıları ile ittifak kuranlar için yolun sonu görünmüştür. CHP gibi bir partiyi götürüp bölücü terör örgütünün kadrolarına teslim eden zihniyetin diğer alanlardaki hezeyanlarına da şaşırmamak gerekiyor. Bu zihniyet elbette Suriye'deki mücadeleye de karşı çıkar, ‘Libya'da ne işimiz var' diye de sorar, devletin tüm kurumlarını ve çalışmalarını da sabote etmeye çalışır. Bize düşen görev, CHP'li belediyelerde bu ihanetleri, hırsızlıkları, yolsuzlukları takip edip milletimizin huzuruna çıkartmaktır. İl ve ilçe teşkilatlarımız ile belediye meclis üyelerimizin tamamı bulundukları yerlerde tüm güçleri ile bunun üzerine gitmelidir. Bu tür davranışlar içine giren belediye başkanlarını, bizimkiler de dahil, hangi partiden olursa olsun affetmeyecek, gözünün yaşına da bakmayacağız. Bölücü terör örgütünün güdümündeki partilerin belediyelerini de ilgili kurumlarımız aracılığı ile takip ediyor, somut tespit yaptığımız anda gereğini yerine getiriyoruz. Ülkenin ve milletin imkanlarının ne bireysel olarak istismarına ne de terör örgütlerinin emrine verilmesine asla müsaade etmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

“Biz bu coğrafyanın misafiri değil, ev sahibiyiz”

İdlib'te ortaya çıkan büyük insani krizi önlemek için sahada aktif müdahale dahil her yolu denediklerini belirten Erdoğan, “Türkiye hala Türkiye'de 3,7 milyon Suriyeliyi misafir ederken İdlib'ten ülkemize şuan itibarıyla görünen o ki asgari 1 milyonu aşkın göç dalgasını sessiz sedasız kabullenemeyecektir. Talebimiz rejimin saldırılarını bir an önce sona erdirip, Soçi Muhtırası sınırlarına, yani gözlem noktalarımızın gerisine çekilmesidir. Böylece sınırlarımıza doğru harekete geçen kitlelerin yeniden evlerine dönebilmelerini sağlayabileceğiz. Rusya maalesef bu insani hassasiyeti bir türlü kabul etmek istemiyor. Ama gözetleme kulelerimizi kuşatma altına alanlara verdiğimiz süre doluyor. Gereği neyse gözetleme kulelerimizi kuşatmalardan öyle veya böyle bu ay sonuna kadar kurtarmanın planlaması içindeyiz. Rejimin kendi topraklarını kurtarmanın değil, kendi halkını yönetmenin ve bölgeyi çoğu da dışarıdan getirilen mezhepçi fanatiklere bırakmanın hesabını yaptığı artık inkar edilemez bir gerçek olarak karşımızdadır. Suriye'de asıl topraklarını, özgürlüklerini ve geleceklerini kurtarmak isteyenler ülkemizle birlikte hareket eden gruplardır. Bunların muhalefeti Esed rejimine, muhabbeti ise kendi vatanlarına ve halklarına karşıdır. İdlib'deki askeri varlığımızı hem gözlem ve kontrol noktalarımızdaki askerlerimizin güvenliğini sağlamak hem de halkı Esed rejiminin zulmüne karşı korumak için güçlendirdik, güçlendiriyoruz. Şuanda en büyük sıkıntımız hava sahasını kullanamıyor oluşumuzdur. İnşallah buna da bir hal çaresi bulacağız. Diplomatik kanalları da sonuna kadar çalıştırıyoruz. Türkiye'yi köşeye sıkıştırarak istediklerini kabul ettirebileceklerini sananlara bu coğrafyanın bir özelliğini hatırlatmak isteriz; bu coğrafya kendini büyük gören nicelerini daha ne olduğunu bile anlamadan bir anafor gibi savurup yutmuştur, bu bilinmeli. Biz bu coğrafyanın misafiri değil, ev sahibiyiz. Bunun için İdlib'de en küçük bir geri adım atmayacak, rejimi mutlaka belirlediğimiz sınırlar dışına çıkartacak, halkın eve dönüşünü sağlayacağız. Türkiye olarak bu konuda kararlıyız. Şehadet bizim için bir son değil, payelerin en büyüğüdür. Asıl mesele Suriye'de bize karşı dostluğa ve müttefikliğe sığmayacak tavırlar içine girenlerin ne kadar fedakarlığı göze aldıklarıdır. Savaşta tank, top, uçak, füze, kurşun bir yere kadar işe yarar, asıl mesele yürektir yürek. Asıl mesele inançtır, asıl mesele imandır. Bunların hepsi de milletimizde ziyadesiyle var. Üstüne her geçen gün daha da geliştirdiğimiz savunma sanayini de eklediğinizde ortaya çıkan tabloyu herkesin tekrar düşünmesini tavsiye ederim. Biliyoruz ki bugün Suriye ile olan 911 kilometrelik sınırımızın ötesinde verdiğimiz her mücadeleyi yarın kendi topraklarımızda bugünkünden 10 kat, 100 kat büyük kayıplarla yürütmek zorunda kalacağız. Terörle mücadele ile geçen 40 yılımız bunun en büyük delilimizdir. Suriye'nin ne topraklarında ne petrolünde ne de başka bir değerinde gözümüz yoktur. Tek istediğimiz tarihi ve kültürel bağlarla kardeşlerimiz olarak gördüğümüz Suriyelilerin ne zalim rejimin ne kukla terör örgütünün tasallutu altında kalmadan kendi topraklarında huzur içinde yaşamalarını sağlamaktır. Çünkü bizim huzurumuzda buradan geliyor. Milletimizden ricam Suriye meselesine, Libya meselesine, Doğu Akdeniz meselesine bu gözle bakmalarıdır. Sınırlarımız dışında biz macera aramıyoruz. Tam tersine sınırlarımızı güven altında tutmak, şehirlerimizde, evlerimizde huzurla yaşayabilmemizi temin için mücadele ediyoruz. Bu mücadeleyi tüm cephelerde zaferle neticelendireceğiz” dedi.

Derya Yetim - İlker Turak - Ömer Çetin (iha)


26.02.2020 13:54:00