İbrahim Kalın, Acun Ilıcalı ve Vildan Atasever…

Her üçü de Erzurum’da doğup büyümedi, ama her üçünün de anası babası Erzurumlu, dolaysıyla kökleri burada…

Hiç fark etmez, Erzurumlu da olmayabilirlerdi, bu onların kalitelerine asla halel getirmez…

Lakin hemşehrimiz olmaları da övünç vesilemizdir.

Fetullah Gülen’in el üstünde tutulduğu yıllardı. Yalakanın biri masrafı devlet tarafından karşılanan bir kitap çıkarmıştı:

Erzurum’un En’leri” diye!

Bir tarafta “Türkiye’nin en muteber adamı Fetullah Gülen” öbür yanda yalaka bir yazar!

Takdir edersiniz ki bu iki şey bir araya gelince o sözde kitabın birinci sıradaki “En”i de ağlayan aktör olacaktı!

Karşı yazı yazıp, “…bu şehrin ‘En’leri sıralandığında Fetullah Gülen ve Teyo Pehlivan’a sıra gelene kadar akşam olur” demiştik.

Çünkü o sözde kitapta tek satırla bile olsa ne Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, ne Nurettin Topçu ne de Mümtaz Turhan adından söz edilmiyordu.

Bilakis, Korucu Köyü’ne bir kutsiyet atfedilerek, o “sümüklü”nün, “asrın kutbu” olduğu zikrediliyordu!

Köprülerin altından çok sular akmıştı, o yalaka, sözde kitabının yeni baskısını darbe girişiminden sonra yaptığında, kitabın içerisinde tek kelime bile Fetullah Gülen ismi geçmiyordu!

Hemşehrilik asabiyetini savunan biri hiç olmadım.

İşini çok iyi yapan bir insan nereli olursa olsun, benim için kayda değerdir.

Ne yani Nobel ödüllü Aziz Sancar Mardinli diye, daha az mı kıymet vereceğiz?

Asabiyet bölücülüktür…

Ve amma…

Adaletsizliğe kaçmayan hemşehricilik ve hemşehri sevmek de kötü bir şey değildir.

İbrahim Kalın ve Acun Ilıcalı ikisi de Erzurumlu…

Bir de Vildan Atasever var, son yılların en iyi kadın oyuncularından biri.

Üstlendiği her rolün hakkını veren gerçek bir oyuncu…

Vildan hanım da Erzurumlu…

Sinemasever biri olarak gel de şimdi Vildan hanımı beğenme…

Sinemaya bühtan olur.

Ne yani bu değerli isimler Erzurumlu diye, biz Erzurumlular, az da olsa böbürlenmeyelim mi?

 

Her ikisi de bu ülke için marka değerinde isimlerdir.

Ne İbrahim Kalın’ı Cumhurbaşkanlığı sözcüsü olduğu ne de Acun Ilıcalı’yı “televizyonların dahi çocuğu” olduğu için kıymetli bulmuyorum.

Bu her iki hemşerimizi bulundukları yerlere tırnaklarıyla kazıyarak geldikleri ve bu yerlerin hakkını verdikleri için değerli görüyorum.

Her ikisiyle de en küçük bir merhabam yok.

Acun’la bir Amerika seyahatinde beraber olmuştuk, ama oturup sohbet etmişliğimiz olmadı.

İbrahim Kalın ile de hiç karşılaşmadım bile…

Ama bu iki kıymetli insanın hemşehrim olması, doğrusu gururumu okşuyor.

Alemin iyisinden ise benim kötüm makbuldür” diyenlerden olmadım hiç…

Nerede bir iyi varsa o hepimizin ortak değeridir, diye baktım meseleye..

İbrahim Kalın da Acun Ilıcalı da bir şehre hapsedilmeyecek kadar büyük anlam ifade eden isimlerdir.

Fakat değil midir ki, her ikisi de verdikleri röportajda “Erzurumluyum” demiyor mu, işte bu, bendenizi bir kez daha bu topraklara bağlıyor.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Atanamayan öğretmen 26 Aralık 2020 13:51

    Bak anlatmak istediğim olay bu. Kazanacaksın doğru yolda ilerliyorsun.

  • Dadaş 25 Aralık 2020 22:25

    Sayın Mehmet bey yazinizda hassasiyet belirtiginiz geçmiş dönemdeki fraksoyonlara karsi tutumunuzu ve açık sozlulugunuzu takdirle karsiliyorum. Hemserilerimiz hakkindaki olumlu görüşleriniz tabiki önemli fakat şehrimize bölge insanımıza katkıları açisindanda bir değerlendirme yapılabilir mi .Mesala biim insani Erzurumlu bir Bahri Karacay var Amerikada .cok populer degil medyada ama sehrimize katkilari olabilir bilimsel seviyede bunlarla ilgili projeler üretilebilir.