SÖYLEŞİ Haber Girişi : 01 Nisan 2011 11:14

Gönül Dili

Gönül Dili

Gönül dili dendiğinde ne anlamalıyız .?

İfade ve konuşmak anahtara benzer. Gönül ise o anahtarın açtığı aydınlık dünyanın ta kendisidir. Bu anlamda ele alırsak bu aydınlık dünyanın en nitelikli ve en mahir elçisidir. Böylesine nitelikli ve mahir elçiye sahip olmak ise gönül ehlinin kârıdır. Öyleyse gönül dili insanların kulağına değil gönlüne talip olmak için gösterilen gayretin ve bu gayretten elde edilen neticenin kendisidir. Aslında mantık, muhakeme, muhasebe, meani kurallarına istisnasız riayet ve üslup söze dair en önemli gereklerdir. Söz söylemenin kendi içindeki ahengi ya da dilbilim ifadesiyle şivesi kabul ettiğimiz gerçeklik, mecazi ifade, teşbih ve kinaye gibi edebi yaklaşımlar sözün gücüne derinlik ve genişlik katan önemli ayrıntılardır. Ne var ki, temelde ifadeyi ifade yapan yani beyanı beyan yapan onun gönül diliyle ilişkisi ve içsel hassasiyetlere dair bir ses ve soluk olmasıdır.

Bugün gönül diline sahip olamamanın en büyük nedenleri nelerdir?

Maalesef insanoğlu konuşmalarına dikkat etmeyince hem kendisine hem de insanlara zarar vermeye başlar. Bu anlamda ise insanın en büyük hatası diline hâkim olamamasıdır. Ben her zaman dilin iki bekçisi olmasına rağmen bu iki bekçiyi aşıp insana nasıl hatalar yaptırdığından bahsederim.

Dili koruyan iki bekçi nelerdir diye aklınıza gelebilir. Birisi dişlerimiz diğeri ise dudaklarımızdır. Buna rağmen dilimizi doğru kullanamazsak, dilimiz bizi yanlış kullanmaya başlamaktadır. Sorunuzun asıl cevabı ise en büyük neden olarak gıybet diyebilirim. Zira gıybet kalbi karartan bir unsurdur. Kalbi kararmış bir insanın gönül dili de ona göre olacaktır. Yani olmayacaktır. Bir diğer neden ise hasetliktir. Haset insanlar gönül zenginliğinden uzaktırlar. Bu tür insanlara dikkat etmek gerekir.Bir diğer neden ise kin duygusunun çoğu kez aklın önüne geçmesidir. Kiniyle yaşayanlar gönülle ve gönüllü yaşayamazlar. Kin ile hareket edenler âdeta sinir harbiyle hayata merhaba derler. Huzursuzluğun kaynağı kin ve hasetliktir. İmam Şafii’nin de güzel bir sözü vardır: “Dünyada en huzursuz kimse gönlünde haset ve kin tutan kimsedir!”Bir diğer nedense yalancılıktır. Yalanın esiri olan huzurun sahibi olamaz!Aslında dinimizin ortaya koyduğu emirlerde toplumsal ve birey anlamında huzur ve güzellik yatıyor. Son olarak düşünürken tefekkür etmeyi unutunca, insan konuşunca da zikir gibi konuşamıyor. Bu nedenleri iyice düşünen insan mükemmele yakın yaşamaya başlar.

Gönül dilinin aile ve çocuk eğitiminde yeri nedir?

Bir kere aile olabilmek bir gönüllülük esasına tabidir. Bu gönüllülük ise insanları diğerkâm yapar. Bu durumda insan sadece kendisi için yaşamamayı öğrenerek bir değişik yapıya dönüşür. Çocukları dünyaya geldiğinde ise bu yapı daha da anlam kazanır. Gönüllülük esasıyla yaşayanlar gönül incitmekten ve işleri içinden çıkılmaz hale getirmekten imtina eder. Eşine bakarken sevgiyle bakarsan gönül devreye girer. Gönül varsa gönül dili de vardır. Zor olan hatta imkânsız görülen değişimler yaşanabilir. Yemek yapmasını bilmeyen ve mutfağa girmemiş bir bayan eşi için yemek yapmayı öğrenir. Çay ısıtmayı bile başaramayan bir beyefendi eşiyle mutfağı paylaşmaya başlayabilir. İşte bu durumlarda ses çıkarmadan da gönül dili devrededir. Tıpkı Hz. Mevlana ile Hz. Şems arasında diyaloğun mana âleminde yaşanması gibidir. Ailede de durum budur. Sizler eşlerinize seslenmeden de anlaşabiliyorsanız ve uyum içinde yaşıyorsanız işte mana âleminde bir iletişim başlamış demektir. Çocuklara gelince onlar için sevgi ve gönül en önemli yakıttır. Sonuç almak isteyenlerin kullandığı bir yöntemdir. Çocuklara karşı gönül dili en basit haliyle dürüst ve samimi olabilmeyi başarabilmektir. Zira çocuklar motor zekâya sahiptir ve söylediklerinizi siz uygulamazsanız ya da söylediklerinize aykırı davranırsanız hareketinizi algılayacak, söylediklerinizi önemsemeyecektir. Zaten hal ile kelam uymuyorsa orada gönül dilinden söz edemezsiniz.

 

Gönül dilinin sağlam oluş turulması için neler gerekir?

Hisseden bir yürek, hissettiren bir vicdan ve Kalu Bela’dan kalma bir özel ruh gerekir. Hisseden bir yürek, inanç ve söylenene iman taşır. İman taşıyan bir yürek ise söylenen tüm beyanlara inançtan örülü gönül elbisesini giydirir. Aksine vicdan mekanizmasında yoğrulmamış ve ona dayandırılmamış, gönül dilinin notalarıyla bezenmemiş ve dile gelmemiş, ayrıca yaşama aktarılamamış bütün söz ve ifadeler ne kadar tumturaklı ve cafcaflı olsa da ruhlar ve sineler üzerinde kalıcı bir etki gösteremezler. Aslında iç dünyamız her zaman dört başı mamur, ibadethaneler gibi tertemiz, en önemlisi ise Allah’a açık olmalı. Bu da yetmez, Yaradan ile her daim bağ kurmanın ya da kurabilmenin heyecanı içinde yaşamalıdır. Bu durumda gönül gözüne ihtiyaç vardır. Gönül gözüyle hareket edenler yarı yolda kalmazlar ve ruhsuz bir şekilde beyanda bulunmazlar. Kendi özünden habersiz, etrafta olan olaylara karşı duyarsız ve Yaradan ile gereği kadar bağ kuramayanlar ne konuşurlarsa konuşsunlar, ne kadar dikkat çekici ifade ederlerse etsinler gönüllere giremezler. Tesiri kısa süren konuşmalar yaşansa da bunlar kalıcı olmayacak hatta güven sorunu başlatacaktır.

Diyanet çalışanları için özel bir yer ayırsak, gönül dili nasıl olmalı?

Allah, kendisine yönlendirmenin özel anahtarını gönül diline ve hâl şivesine armağan etmiştir. Ruh ve gönülden harekete geçmeyen ve insana ait temel gereksinimleri dikkate almayan birey ya da gruplar, herkesin kolayca bildiği her türlü bilgi ve sıradan muhabbetler, söz ebelikleri, hevesleri şahlandıran dil ve akıl oyunlarıyla bir şeyler yaptıklarını sananlar kendilerini avutmuş, başkalarını da aldatmışlardır. Sessoluk, dildudak, kalem ve parmak iç iletişimin emrinde olmalıdır ki, söz gerçek değerine kavuşup yerini bulsun. Diyanet çalışanları manevi sorumluluğu bir hayli yüksek ödevler almaktadır. Zira manevi eğitimin yeri bugün olduğu gibi gelecekte de önemli bir yere sahip olmaya devam edecektir. Bu anlamda alınan ödevler yerine getirilirken kullanılacak enstrüman ise gönül ve gönül dili olmalıdır. Birbirini sevmediği halde seviyormuş gibi yapmanın hiçbir olumlu katkısı olamaz. Gönül dilini dinleyerek işe başlamak gerekir. Bir cami imamı için sadece Kur’an ve ibadet değildir temel aksiyon. Kurumsal sorumluluk ve temsil edilen inanca duyulan saygı da bu enstrümanların bir parçasıdır. Gönül gözüyle görebilmek ve hissetmediğini dillendirmemek gönül dilinin temel basamağıdır. Diyanet çalışanı örnek olmalı ve kendisini aydınlık geleceklerin şekillendiricisi konumunda görmelidir. Zira manevi eğitimin sağlıklı ve doyurucu şekilde verilebilmesi Diyanetin marifetiyle mümkündür. Bunun için de omzundaki hassasiyeti çok iyi analiz etmelidir. Öncelikle kurumsal bir ayrıcalık hissiyle dolup taşarsa ve şükür kavramıyla yoğrulursa iştiyakını korumuş olur. Bunun yanı sıra kurumsal dayanışma içerisinde diğerkâm olabilmeyi başarmalıdır. İnsanlara dinin kurallarını anlatırken ve aktarırken yaşamına ve yüreğine tatbik ettiremediğini anlattığında başarılı sonuç beklememelidir. Geçici olarak kabul görseniz de bir müddet sonra sözlerinizin bir önemi olmayacaktır. Kavgacı ve şikâyetçi bir görüntü vermek doğrusu kuruma ve temsil ettiği inanca uygun değildir. Aksine Diyanet mensubu dostlarımız, medeni olgunluğa ve demokratik kişiliğe sahip, kurum sorumluluğu içinde vizyonunu dizayn etmelidir. Böyle olduğundan dolayı da Diyanet ve çalışanları, toplumumuzdan hak ettiği hürmet ve ehemmiyeti görmektedir. Biz kurumsal iletişim eğitimleri verirken kurumların kendi ayakları üzerinde durmaları hususunda çalışanlara düşen sorumlulukları hep vurgulamaktayız. Ben merkezli değil kurum merkezli olduğunuzda zaten gönül dilinin içinde olduğu üst düzey bir kurumsal markaya dönüşüyorsunuz. Ne söylediğinizden çok nasıl söylediğiniz daha önemli hale gelmektedir. Bu anlamda ise kurumsal olgunluğu taşıyabilmek, içinde bulunduğunuz kurumu ve bu kuruma hizmet edecek yeni nesilleri ciddi anlamda motive edecektir. Kurumların motivesi ise çalışanların donanımı, kurumsal aidiyet duygusu, samimiyeti ve gönül ehli oluşuyla alakalıdır. Bu özellikleri diğer insanlara en rahat yoldan aktaran ve anlatan ise gönül dilinin varlığıdır.

Son söz olarak ne demek istersiniz?

Son söz olarak şunu diyebilirim ki; insanlar kalplerine aldıkları sevgilere dikkat etmelidir. Zira kalp, Mevla’nın yeridir. O’na kimi yakıştırıyorsanız onu kalbinize alınız. Eğer ki Mevla’ya yakışır sevgileriniz varsa, bitmek tükenmeyen ve usantı vermeyen bir gönül diline sahip olursunuz demektir. Aksi halde dünyanın gözüyle dünyanın diliyle konuşup günü doldurmaya ve ömrü geçirmeye devam ederiz. Unutmayalım kâinat, hâlâ dönüyorsa, gönül diliyle konuşup gönül gözüyle gören gönül insanlarının sayesindedir!

 

İletişim uzmanı ve yazar Fatih Akbaba;

 

Akbaba, 1975 yılında Kahramanmaraş ta doğdu. 1988 yılı Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Yüksek lisans ve doktorasını Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde tamamladı. Başucu Denemeleri, İletişim Ailede Başlar ve Huzurlu Aile Formülleri kitaplarının yazarıdır.

 

Söyleşi: Mustafa BEKTAŞOĞLU (Diyanet Aylık Dergi Yayın Koordinatörü)